Anonim Şirketlerde Pay Sahiplerinin Genel Kurul Kararlarına Karşı İptal Davası Açma Hakkı

*Av. Çiğdem AKKAN


GİRİŞ

        Anonim şirketlerin organlarından biri olan genel kurulda, genel kurul toplantılarının yapılması ve karar alınması kanun hükümleri ile düzenlenmiştir. Gerek genel kurul çağrısının yapılma usulü gerekse toplantı ve karar nisapları ile toplantı sırasında uyulacak kurallar kanun koyucu tarafından belirlenmiştir. Bu kurallara aykırılık halinde genel kurul toplantısında alınan kararlar sakat kararlar olacaktır. Bu sakatlık; yokluk, mutlak butlan veya iptal edilebilirlik olarak ortaya çıkabileceği gibi, bu üç sakatlık hali arasındaki ayrımı doğru yapabilmek birçok yönden son derece önemlidir. Öncelikle yokluk ve butlan hallerinde ortada bir genel kurul kararı bulunmamaktadır ve bu her zaman tespit davası ile ileri sürülebileceği gibi hâkim tarafından re’sen nazara alınmak zorundadır. İptal edilebilirlik ise dava açma hakkı olanlar tarafından, kanun koyucunun belirlediği hak düşürücü süre içinde açılacak bir iptal davasıyla incelenebilir ve mahkeme tarafından iptal kararı verilmesi halinde geçmişe etkili olarak genel kurul kararını ortadan kaldırır.

            Bu çalışmamızda, genel kurul kararlarındaki sakatlık hallerini genel hatlarıyla inceledikten sonra, pay sahipleri yönünden bir müktesep hak teşkil eden genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkını ve bu davanın özelliklerini, 6762 ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) çerçevesinde karşılaştırmalı olarak inceleyeceğiz.

I.   GENEL İTİBARİYLE GENEL KURUL KARARLARINDAKİ SAKATLIKLAR

    Genel kurul kararlarının iptali konusu TTK m. 381’de; Yeni TTK’da ise m. 445 ve m. 446 ‘da düzenlenmiştir. Ayrıca Yeni TTK m. 447, mevcut TTK’ dan farklı olarak genel kurul kararlarının butlanı konusunu da ilk kez açıkça düzenlemiştir. Böylece mevcut TTK düzenlemeleri karşısında doktrinde tartışılan, genel kurul kararlarının butlanının mümkün olup olmadığı konusu her ne kadar zaman içinde tüm yazarlar tarafından kabul edilse de kanun koyucu tarafından açıkça hükme bağlanması isabetli olmuştur.

    Kanun koyucu iptal edilebilir kararlar ve batıl kararlar hakkında düzenlemelere yer verse de bunun yanında ayrıca yoklukla malûl genel kurul kararları da açıklanmalıdır. İptal davası açma hakkında söz edebilmek için öncelikle sakat da olsa mevcut bir genel kurul kararı bulunmalıdır[1]. Bu nedenle, eğer söz konusu genel kurul kararı yoklukla malûl ya da batıl ise bu durumda ortada geçerli mevcut bir karar olmadığından iptal davası açılması mümkün olmayacaktır. Bu durumda ancak yokluğun ya da butlanın tespiti davası açılabilecektir. Bu nedenle, pay sahibinin genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkını incelemeden önce yok hükmündeki genel kurul kararları ile batıl genel kurul kararlarını belirlemek gerekecektir. 

II.  YOK HÜKMÜNDEKİ GENEL KURUL KARARLARI İLE BATIL GENEL KURUL KARARLARI

A.    YOK HÜKMÜNDEKİ GENEL KURUL KARARLARI

    Yokluk ile butlanla malûliyet birbirinden farklı hukukî müesseselerdir. Yokluk halinde, kurucu unsurlardan en az birinin eksikliği nedeniyle hukuki işlem hiç doğmamıştır; ortada hukuki bir işlem yoktur. Kurucu- şeklî nitelikteki emredici hukuk kurallarına aykırılığın yaptırımı, yokluktur[2]. Yokluk halinde ancak yokluğun tespiti davası açılabilir[3]. Tespit davası herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü süreye bağlı değildir[4]. Yokluk hali hâkim tarafından re’sen gözetilmelidir[5]. Yok hükmündeki bir karar ticaret sicile tescil edilmiş olsa da bu tescil, karara geçerlilik kazandırmaz[6].

    Bir genel kurul kararının varlığından söz edilebilmesi için öncelikle genel kurulun toplanmış olması ve genel kurulda alınan bir karar bulunması gerekir. Bu nedenle doktrinde, bir genel kurul toplantısı yapılmadan ya da genel kurul dışında kullanılan oylarla alınan kararların yok hükmünde olduğu kabul edilmektedir[7]. Genel kurul kararlarının yok hükmünde kabul edileceği bazı haller şunlardır:

 1.      Karar Yeter Sayısının Oluşmaması

    Bir genel kurul kararının alınabilmesi için kanunda ya da mümkün olduğu hallerde esas sözleşmede belirtilen karar yeter sayılarının oluşması gerekir. Karar yetersayısının oluşmamış olmasına rağmen, her nasılsa oluşmuş gibi kararın alındığı toplantı tutanağına geçirilmişse, bu genel kurul kararı yok hükmündedir[8]. Yargıtay tarafından da karar yeter sayısının oluşmaması halinde kararın yok hükmünde olduğu kabul edilmektedir[9].

    Karar yeter sayısının oluşması için ön koşul toplantı yeter sayısının oluşmasıdır. Toplantı yeter sayısının olmadığı yerde, karar yeter sayısının oluşması mümkün değildir. Bu nedenle toplantı yeter sayısı aranan hallerde bu yeter sayının oluşmamış olmasına rağmen genel kurul toplantısı yapılmış ve toplantıya katılanlar gerekli toplantı nisabını oluşturuyormuşçasına katılım nisabı üzerinden hesaplanan karar yeter sayı ile karar alınmışsa, bu kararlar yok hükmündedir[10]. Doktrinde bir görüş[11], toplantı yeter sayısının şeklen dahi oluşmamış olması halinde alınan kararların yok hükmünde olduğunu, ancak toplantıya katılmaya yetkili olmayan kişilerin katılımı ile şeklen toplantı yeter sayısının oluşması halinde alınan kararların iptal edilebilirlik yaptırımına tabi olduğunu kabul etmektedir. Bu görüşün karar yeter sayısı bakımından kabul edilmesi isabetli olacakken; toplantı yeter sayısı yönünden kabul edilmesi hatalı olacaktır. Gerçekten karar yeter sayısının şeklen oluştuğu görülüyorsa ancak gerçekte yetkisiz kişilerin oy kullanması nedeniyle oluşmuyorsa burada bir iptal edilebilirlik vardır. Ancak toplantı yeter sayısı için aynı şeyi söyleyemeyiz. Her ne kadar doktrinde bazı yazarlar[12], toplantı yeter sayısı bulunmadan alınan genel kurul kararlarının yok hükmünde kabul edilemeyeceğini, bu kararların iptal edilebilir kararlar olduğunu, toplantıya katılmayan pay sahiplerine de iptal davası açma hakkı tanındığını; hatta karar yeter sayısı bulunmadan alınan kararların da yok hükmünde değil, iptal edilebilir nitelikte olduğunu ifade etmekte ise de bu görüş kabul edilemez. Zira, toplantı yeter sayısı yoksa ortada ne genel kurul toplantısı ne de karar vardır.  Aynı şekilde şeklen karar yetersayısının mevcut olması, sakat da olsa bir kararın oluşması için zorunlu bir unsurdur. Karar yeter sayısı şeklen dahi olmadan bir genel kurul kararının varlığının kabulü mümkün değildir.

    Yargıtay 2003 tarihli bir kararında[13], yetkili olmayan kişilerin katılımı ile toplantı ve karar nisabının sağlandığı iddiası karşısında sadece iptal edilebilirlikten bahsetmiş, yokluk haline hiç değinmemiştir.

    PULAŞLI, karar yeter sayı konusunda kanunî nisap ile esas sözleşmesel nisap arasında bir ayrıma gitmektedir. Yazara göre, eğer esas sözleşme ile kanundakinden daha ağır bir nisap kararlaştırılmışsa ve alınan genel kurul kararı esas sözleşmeyle belirtilen nisap oluşmadan alınmışsa, genel kurul kararını alan nisabın kanunî nisabı oluşturup oluşturmadığına bakılması gerekmektedir. Eğer esas sözleşmesel nisap oluşmamış olmasına rağmen kanuni nisap oluşmuşsa karar, esas sözleşmeye aykırılık nedeniyle iptal edilebilir nitelikte kabul edilecek; ancak kanundaki nisap dahi oluşmamışsa kararın “hükümsüz” olduğu sonucuna varılacaktır[14]. İMREGÜN tarafından da kanunun emredici hükümlerini daha da ağırlaştıran esas sözleşme hükümlerinin, kanun hükmünü ağırlaştırdığı oranda sözleşme hükmü kabul edileceği ve bu nedenle bunlara aykırılın esas sözleşme hükümlerine aykırılık niteliği taşıyarak iptal davasının konusunu oluşturtabileceği savunulmaktadır[15].

 2. Genel Kurul Çağrısının Yetkisiz Organ ya da Kişi Tarafından Yapılması

    Genel kurul toplantısından önce genel kurulu toplantıya çağrıya yetkili organ tarafından genel kurulun usulüne uygun olarak genel kurul toplantısına davet edilmesi gerekir. Genel kurula çağrı konusunda kural olarak yönetim kurulu yetkilidir. Bunun dışında kanunda belirtilen hallerde münferit pay sahiplerinin, azınlığın, mahkemenin, kayyumun, iflâs idaresinin, tasfiye memurlarının da genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi olabilir. Doktrinde genel kurulun toplantıya çağrısının yetkili olmayan organ ya da kişilerce yapılması halinde bu şekilde toplanan genel kurul toplantısında alınacak kararların yok hükmünde olacağı kabul edilmektedir[16]. Yargıtay tarafından verilen kararlarda da genel kurulun yetkisiz organ tarafından davet edilmesi halinde alınan genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğu sonucuna varılmıştır[17]. Bu konu, özellikle yönetim kurulunun görev süresi dolduktan sonra genel kurulu toplantıya çağırıp çağırmayacağı tartışmasında kendini göstermektedir. Şöyle ki; TTK’da bu konuda bir açıklık bulunmamakta ve bu nedenle doktrinde konu tartışılmaktaydı. Doktrinde[18], eğer yönetim kurulunun görevlendirme süresi üç yıldan az olarak belirlenmişse görev süresi dolsa dahi genel kurulu toplantıya çağırabileceği; ancak görev süresi üç yıl ise kanunda yönetim kurulunun görev süresinin üç yılı aşamayacağı düzenlenmiş olduğundan genel kurulu toplantıya çağıramayacağı görüşü ileri sürülmekteydi. Yeni TTK m. 410/I hükmünde bu konuda açık bir düzenleme getirilerek süresi dolmuş olsa bile yönetim kurulu tarafından genel kurul çağrısı yapılacağı düzenlenmiş, böylece tartışmalara son verilmiştir.

    Bir diğer tartışma konusu ise yönetim kurulunun seçimine ilişkin genel kurul kararına karşı iptal davası açılmış ve bu dava sürerken yönetim kurulu tarafından genel kurul toplantıya çağrılmışsa durumun ne olacağıdır. Yönetim kurulu, seçimine ilişkin genel kurul kararın iptali davası devam ederken görevdedir. Bu konuda bir sıkıntı yoktur. Ancak genel kurul kararı mahkeme tarafından iptal edilirse etkilerini ortaklık içi işlerde geçmişe dönük olarak gösterecektir. Bu durumda seçim kararı iptal edilen yönetim kurulunun görevdeyken yapmış olduğu genel kurul daveti geçersiz olacak mıdır? Doktrinde, iptal kararının ortaklık içi işlerde geçmişe etkili olarak sonuç doğurmasının bir sonucu olarak, seçim kararı iptal edilen yönetim kurulunun yaptığı çağrı ile toplanan genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olması gerektiği; ancak böyle bir sonuca varılmasının hukuk güvenliğini zedeleyeceği, bu nedenle de bu şekilde alınan genel kurul kararlarının geçerli olduğunun kabul edilmesi gerektiği isabetli olarak kabul edilmektedir[19].

 3. Genel Kurul ‘un Çağrı Prosedürüne Uyulmaksızın Toplantıya Çağrılması veya Hiç Çağrı Yapılmamış Olması

    Genel kurulun toplantıya çağrılmasında bir diğer tartışılması gereken husus, çağrı prosedürüdür. Yeni TTK m. 414’de çağrının şekli düzenlenmiştir. Buna göre,  genel kurulun toplantıya, esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve ticaret sicil gazetesinde yayınlanan ilânla çağrılması gerekir. İlan toplantıdan en az iki hafta önce yapılmalıdır. Ayrıca nama yazılı pay sahiplerine ve en az bir pay senedini ya da pay sahipliğini ispatlayıcı belgeyi şirkete tevdi ederek adresini bildiren hamile yazılı pay sahiplerine iadeli mektupla çağrı yapılması zorunludur. İlan ve çağrı mektuplarında toplantının yapılacağı yer ve saat ile toplantı gündemi belirtilmelidir. Genel kurul toplantılarında gündeme bağlılık ilkesinin esas olması nedeniyle toplantı gündeminin önceden ilan edilmesi ve bildirilmesi zorunludur.

    Doktrinde bir görüş[20], genel kurul toplantı çağrısının kanunun öngördüğü şekle uygun olarak yapılmamasının; yani ilanın ve taahhütlü mektupla, Yeni TTK’ya göre iadeli taahhütlü mektupla, çağrı yapılması gereken hallerde bu çağrının hiç yapılmamasının sonucunun, o genel kurul toplantısında alınan kararların yok hükmünde sayılması olduğu yönündedir. Buna karşılık bazı yazarlar ise[21] iptal davasını düzenleyen TTK. m. 381/I-I ve Yeni TTK m. 446/I-b hükmünde, çağrının usulüne göre yapılmamış olmasının iptal sebebi olarak belirtildiğini, çağrının usulüne uygun olarak yapılması konusunun kamu düzeniyle değil, pay sahiplerinin menfaatleriyle ilgili olduğunu ve bu nedenle usulüne uygun olarak çağrı yapılmadan toplanan genel kurulda alınan kararların bağlı olduğu yaptırımın yokluk değil iptal edilebilirlik olduğunu savunmaktadır. Yargıtay ‘ın kararları da aynı gerekçeyle bu yöndedir[22]. İlk görüşü savunan yazarlar, çağrıya ilişkin hükümlerin mutlak emredici olduğunu, bu hükümlere aykırılık halinde, yani taahhütlü mektupla bildirim yükümlüğün hiç yerine getirilmemesi ve toplantının hiç ilan ettirilmemesi hallerinde davetin geçersiz olacağı ve dolayısıyla bu şekilde toplanan genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olacağı, sadece m. 381’deki ibareden hareketle emredici bir hükme aykırılığın sonucunun iptal edilebilirlik olarak kabulünün hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle iptal edilebilirlik görüşüne şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Ancak bu görüşü savunan yazarlara göre, aykırılık sadece ilanın genel kurul toplantısına en geç on beş gün kala yapılması konusundaysa, başka bir deyişle ilan içerik itibariyle gerekli unsurları taşıyor, ancak örneğin genel kurul toplantısına bir hafta kala ilan edilmişse[23] ya da gerekli olan pay sahiplerine taahhütlü mektupla bildirilimle yerine adi mektupla bildirilmişse bu durumda genel kurul kararlarının iptal edilebilirlik yaptırımına tâbi olduğunu kabul etmektedirler.

    MOROĞLU[24], bazı pay sahiplerine genel kurul çağrısı yapılmış, bazılarına yapılmamışsa bu genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunu savunmaktadır. Bu görüşün gerekçesi, aksinin kabulü halinde genel kurulu toplamaya yetkili olan organ tarafından bazı pay sahiplerinin kasıtlı olarak toplantıdan uzak tutma çabası içine girmeleri konusunda cesaretlenecekleri ve hukuk güvenliğinin zedeleneceği düşüncesidir. Ancak TEOMAN bu görüşe karşı çıkmaktadır. Şöyle ki; yazara göre, böyle bir yaklaşım özellikle çok ortaklı şirketlerde kötüye kullanılabilir. Buna örnek olarak 100 paylı bir anonim şirketi vermektedir. 99 payın sahibine gerekli şekilde davet yapılmış, buna karşılık tek bir payın sahibine davet yapılması sehven unutulmuşsa o genel kurulda alınan kararlarının yok addedilmesi hukuk güvenliğine aykırı olacaktır. Kendisine davet yapılmayan bir payın sahibi, genel kurul toplantısı üzerinden yıllar geçtikten sonra yokluğun tespiti davası açabilecektir[25]. Gerçekten de böyle bir durumda genel kurul kararlarının yokluğundan söz etmek mümkün olmamalıdır. Bu durumda kendisine çağrı yapılmadığını iddia eden pay sahibinin iptal davası açma hakkı olduğunu kabul etmek isabetli olacaktır. Aksi takdirde; toplantıya katılan pay sahiplerinin büyük çoğunluğu ya da tamamı tarafından olumlu oy verilerek kabul edilen bir genel kurul kararının sadece bir payın sahibine davet gönderilmemiş olması nedeniyle yok hükmünde olması sonucu doğacaktır ki böyle bir sonucun kabulü mümkün değildir.

    ODMAN BOZTOSUN’a göre esas ölçüt gündemin ilânıdır. Yazara göre, eğer genel kurul gündemi, Ticaret Sicil Gazetesi’nde, şirketin internet sitesinde veya herhangi bir şekilde ilân edilmişse, artık çağrı usulüne uygun olmasa bile genel kurulda alınan kararlar iptal edilebilir niteliktedir. Buna karşılık hiçbir şekilde gündem ilân edilmemiş ve bu şekilde genel kurul toplanmışsa, TTK m. 370 hariç olmak üzere, o genel kurulda alınan kararların tamamı yok hükmündedir[26].

    Genel kurul toplantısına çağrıdaki aykırılık, ortaklığın ünvanının, toplantı yer ve zamanının, toplantı gündeminin tam olarak belirtilmemesine dayanıyorsa bu toplantıda alınacak kararların iptal edilebilirlik yaptırımına tabi olduğu doktrinde savunulmaktadır[27]. Buna karşılık MOROĞLU, toplantı yer ve zamanının pay sahiplerince tayin edilmesine imkân vermeyen bir çağrı üzerine yapılan genel kurulda alınan kararların yok hükmünde olduğunu isabetli olarak belirtmektedir[28]. Bir diğer görüşe göre ise, gündemin belirtilmemiş ya da eksik belirtilmiş olması ile hiç çağrı yapılmamış olması arasında bir fark yoktur. Her ikisi de pay sahiplerinin haklarını eşit şekilde korur. Bu nedenle çağrı ya da ilanda gündemin belirtilmemiş olması halinde o genel kurul toplantısında alınan kararlar yok hükmündedir[29].

    Sonuç itibariyle kanaatimizce, genel kurul davet ve ilânı hiç yapılmamış ya da yapılmış ancak gündem tam olarak belirtilmemiş veya toplantı yer ve zamanı belirtilmemişse o genel kurul toplantısında alınan kararlar yok hükmünde olacaktır. Buna karşılık; toplantı çağrısı gündemi, toplantı yer ve zamanını tam olarak ihtiva eder şekilde herhangi bir araçla ilân edilmiş veya bazı pay sahiplerine herhangi bir şekilde bildirilmişse, iadeli taahhütlü mektupla bildirilmesi gereken bazı pay sahiplerine hiç bildirim yapılmamış olsa dahi artık bu genel kurulda alınan kararların yokluğundan değil, iptal edilebilirliğinden söz etmek gerekecektir.

 4. Genel Kurul Toplantı Tutanağının Bakanlık Temsilcisi Tarafından İmzalanmamış Olması

    TTK m. 378/II’de genel kurul kararlarının geçerli olması için tutanağın m. 297 ‘de belirtilen şekilde tutulması gerektiği düzenlenmiş, m. 297’de ise hükümet komiserinin tutanağı imzalaması, alınan kararların geçerliliği için zorunlu kılınmıştır. Yeni TTK m. 422’de hükümet komiseri yerine bakanlık temsilcisi kavramı kullanılmış ve tutanağın geçerli olması için bakanlık temsilcisi tarafından imzalanması gerektiği düzenlenmiştir. Ancak m. 407’ye göre bakanlık temsilcisinin genel kurul toplantısında bulunma zorunluluğu, kuruluşu izne bağlı anonim şirketlerde sınırlandırılmıştır. Ayrıca diğer şirketlerde hangi hallerde bakanlık temsilcisi bulunacağı konusu Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelik ile belirlenecektir. Bunun dışındaki diğer anonim şirketlerin genel kurul toplantılarında bakanlık temsilcisi bulunmayacaktır.

    TTK 378/II’de açıkça genel kurul kararlarının geçerli olması için hükümet komiserinin tutanağı imzalaması gerektiği düzenlenmiş olduğundan, tutanağın hükümet komiseri tarafından imzalanmaması halinde o genel kurulda alınan kararlar yok hükmünde olacaktır[30]. Aynı şekilde genel kurul toplantısında hükümet komiserinin hiç bulunmaması halinde de genel kurul kararları evleviyetle yok hükmünde sayılacaktır[31]. Yeni TTK’da bu sadece bakanlık temsilcisinin katılmasının zorunlu olduğu şirketler yönünden söz konusudur.

 5. Çağrısız Genel Kurul Toplantısında Ortaklardan En Az Birinin Toplantıyı Terk Etmesi

    TTK m. 370 ve Yeni TTK m. 416’ya göre, tüm pay sahiplerinin ya da temsilcilerinin hazır olması ve hiçbirinin itirazı bulunmaması halinde, kanundaki çağrı prosedürüne uyulmaksızın genel kurul toplantısı yapılabilir. Bu şekilde yapılan çağrısız genel kurullarda tüm pay sahipleri hazır bulunduğu için gündeme bağlılık kuralı söz konusu değildir. Çağrısız genel kurulun yapılabilmesi için gerekli olan koşul, tüm pay sahipleri ya da temsilcilerinin hazır olması ve bunlardan hiçbirinin itirazda bulunmamasıdır. Bu, karar alınmasında oy birliği arandığı anlamına gelmeyip toplantı yeter sayısının tüm pay sahiplerinin katılımı olduğu anlamına gelmektedir.

    Çağrısız genel kurul toplantısında pay sahiplerinden biri dahi toplantıyı terk ederse artık toplantıya devam edilemez. Bu andan itibaren artık genel kurul toplantısı yoktur; buna bağlı olarak bu andan itibaren karar alınmışsa bu genel kurul kararları da yok hükmündedir. Yargıtay’ın kararları da bu yöndedir[32].

 6. Gündem Dışında Kalan Konularda Alınan Kararlar

    TTK m. 369 ve Yeni TTK m. 413/II’ye göre, genel kurul toplantısında gündemde bulunmayan konular görüşülemez ve karara bağlanamaz. Buna göre temel kural, gündeme bağlılık ilkesidir. Doktrinde isabetli olarak kabul edilen bir görüşe göre, gündeme bağlılık ilkesine aykırılık halinde, başka bir deyişle gündemde belirtilememiş olan konularda karar alınması halinde alınan kararlar yok hükmündedir[33]. Doktrindeki ayrıca gündem dışı alınan kararların iptal edilebilir nitelikte olduğunu[34] ya da bâtıl olduğunu kabul eden görüşler de vardır[35].

    Gündeme bağlılık ilkesinin TTK’daki tek istisnası çağrısız genel kurul toplantısıdır. Bunun dışında doktrinde, yönetim kurulunun genel kurulda ibra edilmemesi halinde yönetim kurulunun azli ile yeni bir yönetim kurulu seçimine karar verilip verilemeyeceği tartışılmakta idi. Bazı yazarlar gündeme bağlılık ilkesinin tek istisnasının çağrısız genel kurul olduğu, bunun dışında genel kurulda karara bağlanacak her konunun mutlaka gündemde bulunması gerektiği, yönetim kurulunun azli ile yeni yönetim kurulu seçimi konularının gündemde açıkça bulunmadığı hallerde bunun mümkün olmadığı görüşünde iken, bazı yazarlar[36] ise sadece gündeme bağlılık ilkesinin gerekçe gösterilerek ibra edilmeyen bir yönetim kurulu ile şirkete yeni bir genel kurul toplantısına kadar devam etme mecburiyetinin yüklenmesinin mümkün olmadığı, açıkça şirketi zarara uğrattığı, yolsuzluk yaptığı anlaşılan yönetim kurulunun bir süre daha görevde tutularak şirketin zararlarının artmasına neden olunacağı, yönetim kurulunun ibrası veya bilançonun onayı maddesinin ayrıca sorumluluk davası açma kararı, azil kararı ve yeni yönetim kurulu seçme kararlarını da kapsar şekilde anlaşılması gerektiği gerekçesiyle aksi yönde görüş beyan etmişlerdir. Yeni TTK m. 413/III konuyu açıklığa kavuşturarak yönetim kurulunun görevden alınmaları ve yenilerinin seçimi konularının yılsonu finansal tabloların müzakeresi maddesiyle ilgili sayıldığını açıkça hükme bağlamıştır.

 B. BATIL GENEL KURUL KARARLARI

    Butlan BK 19 ve 20 (TBK 25-26)‘de düzenlenmiştir. Buna göre, konusu kanunun mutlak emredici hükümlerine, ahlak ve adaba aykırı olan, baştan itibaren imkânsız olan konulara ilişkin yapılan sözleşmeler butlanla malûldur. Buna göre, bir genel kurul kararı, kanunun emredici hükümlerine ya da ahlaka ve adaba aykırıysa ya da imkânsızsa mutlak butlanla malûl olacaktır[37]. Buna örnek olarak; pay sahiplerinin vazgeçilemez nitelikteki haklarının kaldırılmasına yönelik genel kurul kararları, şirketin organlarından birinin kaldırılmasına yönelik kararlar, ölmüş birinin yönetim kurulu üyesi seçilmesine yönelik karar, borsada manipülasyon yapma konusunda alınan kararlar sayılabilir.

    Yeni TTK m. 447 ‘de batıl genel kurul kararları düzenlenmiştir. Madde yeni ihdas edilmiş olup, batıl genel kurul kararlarına ilişkin örnekleyici bir sayım yapmıştır. Buna göre, genel kurulun özellikle,

-          Pay sahibinin genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez haklarını sınırlandıran ya da ortadan kaldıran,

-          Pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran,

-          Anonim şirketlerin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır.

    Kanun koyucunun verdiği örneklerde özellikle, pay sahiplerinin vazgeçilemez hakları ile bilgi alma ve denetleme hakkını, şirketin temel yapısını ve sermayenin korunması ilkesi gereği alacaklıları koruma gayesine öncelik verdiği görülmektedir.

    Emredici hukuk kurallarına, ahlaka ve adaba aykırılık ya da imkânsızlık nedeniyle batıl olan kararlara karşı ancak tespit davası açılabilir. Dava süreye bağlı olmayıp her zaman açılabilir[38]. Ayrıca genel kurul kararının bâtıl olduğu hâkim tarafından re’sen nazara alınır; teknik anlamda bir def’i değil, itirazdır[39]. Dava sonunda verilecek hüküm inşaî değil, açıklayıcı olacaktır. Tespit davasını açan kişinin bu davada bir menfaati olması gerekir[40]. Ayrıca tespit davası her ne kadar herhangi bir süreye bağlı olmayıp her zaman açılabiliyorsa da bu hakkın TMK m. 2 ‘ye aykırı olarak kullanılmaması gerekir[41]. Bir bâtıl genel kurul kararının uzun yıllarca uygulanmasına ve bu kararın varlığını bilmesine rağmen ses çıkarmamış olan pay sahibinin bir süre sonra kendi menfaatlerinin zedelenmeye başlaması üzerine butlan tespit davası açması, hakkın kötüye kullanılması teşkil edecektir[42]. Aynı durum yokluk halinde de geçerlidir[43].

    Doktrinde bir genel kurul kararının batıl mı yoksa iptal edilebilir mi olduğu konusunda duraksama yaşanması halinde, kararın iptal edilebilir olduğunun kabul edilmesi gerektiği vurgulanmıştır[44]. Aslında genel kurul kararının yokluğu ya da hükümsüzlüğü hali olmasına rağmen genel kurul kararına karşı iptal davası açılmışsa, hâkimin re’sen durumu gözetip yerine göre yokluk ya da butlanın tespitine karar vermesi gerekir[45]. Yokluk ya da butlan kamu düzenine ilişkin olup hâkim tarafından re’sen değerlendirilmesi gereken konulardır. Bu nedenle hâkimin bu şekilde bir yaklaşımla tespit kararı vermesi, taleple bağlılık ilkesine aykırılık teşkil etmeyecektir.

III. GENEL KURUL KARARLARINA KARŞI İPTAL DAVASI

A. İPTAL EDİLEBİLECEK GENEL KURUL KARARLARI

1. Mevcut Bir Genel Kurul Kararı Olmalı

    Genel kurul kararına karşı iptal davası açılabilmesi için öncelikle sakat da olsa doğmuş bir genel kurul kararı bulunması gerekir. Hukuki niteliği itibariyle yok hükmündeki ya da batıl bir genel kurul kararına karşı iptal davası açılamaz, ancak tespit davası açılabilir. Bu konuyu yukarıda ayrıntılı olarak incelediğimizi için burada tekrar üzerinde durmayacağız.

2. Olumsuz Genel Kurul Kararları

    Doktrinde tartışılan bir konu, olumsuz genel kurul kararları[46] hakkında iptal davası açılıp açılamayacağıdır. Şöyle ki; genel kurulda oylamaya sunulan bir husus hakkında ret oyları çoğunlukta olduğu için ret kararı çıkmışsa bu ret kararına karşı iptal davası açılabilecek midir?

    Doktrinde bir kısım yazarlar[47], ret kararının da bir genel kurul kararı olduğunu, nitelik itibariyle olumsuz genel kurul kararı olduğunu ve bu nedenle iptal davasına konu olabileceğini savunmaktadır. Bir kısım yazarlar ise[48], olumsuz genel kurul kararlarına karşı iptal davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, zaten olumsuz bir kararın iptaline karar verilmiş olması halinde bu mahkeme kararının genel kurulun iradesi yerine geçerek olumlu karar verilmiş gibi bir sonuç yaratmasının mümkün olmadığını, mahkemenin genel kurul kararlarının yerine yenisini koyamayacağını, bu nedenle olumsuz kararlara karşı iptal davası açılmasının müspet bir fayda sağlamayacağını ifade etmektedirler. Doktrindeki üçüncü görüş ise kesin bir yargıya varmaktansa somut olayın özelliklerine göre, iptal davası açmakta hukuki bir yararın bulunup bulunmadığının değerlendirilerek bir sonuca ulaşmak gerektiği yönündedir. POROY tarafından desteklenen bu görüşe göre, iptal kararı düzeltici değil, sadece iptal edicidir. Bu nedenle kural olarak olumsuz bir genel kurul kararının iptali yarar sağlamaz. Ancak bu kuralın bazı istisnaları olabilir. Örneğin, kötü yönetim gösteren bir yönetim kurulu üyesinin azli teklifinin reddine ilişkin olarak verilmiş bir genel kurul kararının iptalinin istenmesinde yarar vardır. Şöyle ki; eğer mahkeme tarafından bu kararın iptaline karar verilirse onu bir kez daha genel kurula getirilecek ve iptal kararı çerçevesinde bir karar verilecektir[49]. POROY ayrıca esas sözleşmede, genel kurulda reddedilen bir teklifin bir yıl süreyle tekrar genel kurula getirilemeyeceği gibi bir düzenleme bulunması halinde ret kararının iptali ile bu sürenin beklenmesine gerek kalmayacağını belirtmiştir[50]. Ancak mahkemelerdeki iş yükü ve davaların sonuçlanmasının uzun zaman alması gerçeği karşısında bu dayanağın şartlarla çok uyumlu olmadığı söylenebilir.

    Olumsuz genel kurul kararlarının iptalinde hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı konusunda verilebilecek bir örnek, yönetim kurulunun ibra edilmemesi kararıdır. İbra edilmeyen yönetim kurulu hakkında sorumluluk davası açılabileceği gibi, haksız olarak ibra edilmemenin yönetim kurulu üyelerinde olumsuz manevi etkiler oluşturacağı şüphe götürmez. Bu durumda yönetim kurulu üyeleri ibra edilmeme kararının, örneğin yetkisiz kişilerin kullandıkları oylar ile alınmış olması gibi kararın iptalini gerektiren şartların bulunduğu hallerde, bu genel kurul kararına karşı iptal davası açabilirler mi? Yönetim kurulu tarafından açılan iptal davası, yönetim kurulu aleyhine sorumluluk davası açılması halinde bekletici mesele yapılacak; öncelikle ibra edilmeme kararının iptal edilip edilemeyeceği karara bağlanacak, iptal edilmemesi halinde sorumluluk davası incelenecektir. Buna karşılık ibra kararı iptal edilirse ne olacaktır? İbra edilmeme kararının mahkemece iptal edilmiş olması, tek başına bir ibra kararı sonucu doğurmayacaktır[51]. Şöyle ki; mahkemece verilen iptal kararı genel kurul iradesi yerine geçerek yeni bir karar oluşturmaz; sadece mevcut kararı ortadan kaldırır. Bu durumda olsa olsa mahkemenin iptal gerekçeleri nazara alınarak konu yeniden bir sonraki genel kurulda oya sunulabilir. Sonuç itibariyle bu halde, iptal kararının gerçekte bir menfaat sağladığı düşünülemez. Yargıtay 2005 yılında vermiş olduğu bir kararında yönetim kurulunun, genel kurul tarafından verilen ibra etmeme kararına karşı iptal davası açabilmesi için, yönetim kurulu hakkında açılan bir sorumluluk davasının bulunması gerektiğine, haklarında sorumluluk davası açılmadıkça ibra edilmeme kararının iptalini isteyemeyeceklerine karar vermiştir[52]. Yargıtay tarafından verilmiş olan bu karara katılmıyoruz. Kaldı ki bu yöndeki kararların Yeni TTK karşısında devam etmesi söz konusu olamaz; çünkü m. 560 ‘a göre sorumluluk davası için öngörülen zamanaşımı süreleri 2 ve 5 yıldır.

3. İmtiyazlı Pay Sahipleri Genel Kurulu (İPGK) Kararlarının İptali

    İmtiyazlı pay sahipleri genel kurulu, TTK m. 389, Yeni TTK m. 454 ‘de düzenlenmiştir. TTK m. 389 ‘a göre, esas sermayenin arttırılmasına ilişkin genel kurul kararları ile imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını etkileyecek nitelikte olması kaydıyla esas sözleşme değişikliği hakkındaki genel kurul kararlarının uygulanabilmesi için İPGK onayı gerekir. Görüldüğü üzere TTK’nın bu hükmü, sadece esas sözleşme değişikliklerinde imtiyazlı pay sahiplerinin haklarının etkilenecek olması halinde İPGK onayı ararken, esas sermaye artırımlarında bu koşulun bulunup bulunmadığına bakılmaksızın her halükarda İPGK onayı aramaktadır. Yeni TTK m. 454 ‘de ise esas sermaye artırımı kararları için de aynı koşul aranmış; başka bir deyişle sermaye artırımı kararı imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını etkilemeyecek ise İPGK onayını gerekli kılmamıştır. Üzerinde durulması gereken bir diğer önemli husus, İPGK onayının genel kurul kararının geçerliliği yönünden bir etkisinin bulunmadığı, sadece bu genel kurul kararının infaz edilebilmesi için zorunlu olduğudur. Konumuzun kapsamı yönünden İPGK hakkında daha fazla ayrıntıya girilmeyecektir.

    Doktrinde mevcut TTK’da açık düzenleme bulunmaması nedeniyle tartışılan bir konu, İPGK kararlarına karşı iptal davası açılıp açılamayacağıdır. Doktrinde kabul edilen görüşe göre[53], İPGK tarafından genel kurul kararının onaylanmasına karar verilmişse bu durumda iptal davasına konu olacak karar İPGK kararı değil, genel kurul kararıdır. Ancak İPGK tarafından genel kurul kararının onaylanmaması yönünde olumsuz bir karar verilmişse bu durumda bu İPGK kararında karşı iptal davası açılamayacaktır. Aksi halde, imtiyazlı pay sahiplerine tanınan bu hakkın hiçbir güvencesi kalmayacaktır. Ayrıca doktrindeki[54] bir diğer hareket noktası, onaylamama kararına karşı bir iptal davası açılabileceği düşünülecek olursa iptal davasının kabulü halinde durumun ne olacağıdır. Mahkeme kararı genel kurul iradesi yerine geçemeyeceğine göre bu davanın bir yararı olmayacaktır. Doktrindeki bir diğer görüş[55], İPGK kararlarının da genel kurul kararlarının bağlı olduğu iptal davasına konu olabileceği yönündedir. Ancak davalının anonim şirket tüzel kişiliği mi yoksa imtiyazlı pay sahiplerinden karara oy verenler mi olacağı, eğer ikincisi tercih edilecekse ve olumlu oy veren imtiyazlı pay sahibi sayısı çok yüksekse davada taraf teşkilinin ne şekilde sağlanacağı gibi konular doktrinde net bir sonuca bağlanamamıştır.

    Yeni TTK m. 454/VII hükmünde getirilen açık düzenleme karşısında doktrindeki bu tartışma sona ermiştir. Kanun koyucu getirdiği yeni düzenlemeyle, İPGK’nın (kanun koyucu bunun yerine “imtiyazlı pay sahipleri özel kurulu” ifadesine yer vermiştir) onaylamama yönündeki olumsuz kararlarına karşı yönetim kurulu tarafından, söz konusu genel kurul kararının imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını ihlal etmediği gerekçesiyle iptal davası açılabileceğini hükme bağlamıştır. Dava, onaylamama kararından itibaren bir aylık hak düşürücü süre içinde açılacaktır. Ayrıca yönetim kurulu tarafından açılan bu davada, İPGK’nın onaylamama kararının iptali ve genel kurul kararının tescili talep edilecektir. Dava, olumsuz oy kullananlara yöneltilecektir. Karar, imtiyazlı pay sahipleri genel kurulunca bir tutanakla şirket yönetimine bildirilecek; ayrıca bu tutanakta iptal davasının yönlendirilebilmesi için ortak bir tebligat adresi de belirtilecektir.

4. Azınlık Pay Sahiplerinin Kararlarının İptali

    Kanun koyucunun azınlık pay sahiplerine tanıdığı çok önemli birtakım haklar vardır. Azınlık pay sahiplerinin kararlarının genel kurul kararı niteliğinde olduğu ve bu nedenle bu kararlar hakkında iptal davası açılabileceği doktrinde bir kısım yazarlar tarafından savunulmaktadır[56]. Ayrıca Yargıtay tarafından bu görüş bazı eski tarihli kararlarda benimsenmiştir. Yargıtay 1974 tarihli bir kararında[57] azınlık pay sahipleri kararlarına karşı açılan iptal davalarında hasım olarak kararı veren azınlık pay sahiplerinin gösterilmesi gerektiğini belirterek azınlık pay sahipleri kararlarına karşı iptal davası açılabileceğini kabul etmiştir.

    Doktrinde bir diğer görüş, azınlık pay sahiplerinin kararlarının kanuni bir hakkın kullanılmasının, bazı konuların daha iyi incelenmesi için mahkeme önüne götürülmesi niteliğinde olduğunu, azınlık pay sahiplerinin kanuni bir hakkı kullanıyor olmaları dolayısıyla bunun konu itibariyle kanuna, ahlaka, kamu düzenine aykırı olmasının düşünülemeyeceğini ve bu kararlara karşı iptal davası açılamayacağını savunmaktadır[58]. Azınlık pay sahiplerinin bir kurul niteliği bulunmadığı gibi, aldıkları kararların bir genel kurul kararı vasfında olduğunu söylemek de mümkün değildir. Bu nedenle, azınlık pay sahiplerinin kararlarına karşı iptal davası açılması mümkün değildir[59].

 B.     İPTAL SEBEPLERİ

    Genel Kurul kararlarının iptal sebepleri TTK m. 381 ve Yeni TTK m. 445 ‘de düzenlenmiştir. Her iki hüküm aynı doğrultuda olup iptal sebeplerini kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kurallarına aykırılık olarak düzenlemiştir. TTK’da dürüstlük kuralları yerine afakî iyiniyet kuralları ibaresi yer almaktadır. Bir genel kurul kararının iptaline karar verilebilmesi için öncelikle sakat da olsa doğmuş bir genel kurul kararının[60] ve ayrıca bu üç koşuldan birinin mutlaka bulunması gerekir.

    Doktrinde bazı yazarlar[61] tarafından bu üç halden birinin varlığının “dava açma şartı” olduğu ifade edilse de, bu nitelemenin doğru olduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir. Şöyle ki; bir genel kurul kararının kanuna, esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığı, yargılama neticesinde tespit edilebilecek bir durumdur. Dava şartı ise bir davanın dinlenebilmesi ve esasına girilebilmesi için bulunması zorunlu olan, hâkim tarafından re’sen ön inceleme aşamasında incelenerek bulunmadığı hallerde hiç esasa girilmeksizin dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesini gerektiren şartlardır. İptal davasında ise ancak bu aykırılıklardan birinin varlığı halinde genel kurul kararının iptaline karar verilecektir; yani bu koşullardan birinin bulunması teknik anlamda bir dava şartı değil, davanın esasına ilişkin bir dayanaktır.

1.  Genel Kurul Kararının Kanuna Aykırı Olması

    Kanun koyucu genel kurul kararlarının iptali sebepleri arasında, genel kurul kararının kanuna aykırı olması halini düzenlemiştir. Kanuna aykırılık ile sadece TTK değil, tüm yasal mevzuat kastedilmektedir[62]. Kanunda bu şekilde bir düzenleme yapılması doktrinde birçok tartışmalara neden olmuştur. Zira, kanun hükümleri emredici, düzenleyici ve yedek hükümler şeklinde üç türlü olabilir. Emredici hukuk kurallarına aykırılık halinde mutlak butlan söz konusu olacakken, düzenleyici ve yedek hukuk kurallarının taraflarca aksinin kararlaştırılması mümkündür. Bu nedenle doktrinde HİRŞ tarafından, genel kurul kararlarının mutlak butlanla batıl olmasının, kanunun açık hükmü karşısında mümkün olmayacağı, emredici hukuk kurallarına aykırı olsa dahi müeyyidenin mutlak butlan değil, iptal edilebilirlik olduğu ileri sürülmüştür[63]. Ancak böyle bir yaklaşımın kabul edilmesi, yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde mümkün değildir.

    Doktrinde emredici hukuk kuralının koruduğu menfaate göre bir ayrım yapılarak bir sonuca varılması baskın olarak kabul edilmektedir. Buna göre; eğer emredici kanun hükmü kamu düzenine ilişkinse burada bir yokluk ya da butlan hali bulunacak; ancak kanun hükmü pay sahibinin menfaati korumaya yönelikse iptal edilebilirlik gündeme gelecektir[64]. Doktrinde bazı yazarlar tarafından[65], kamu düzenine ilişkin olan emredici hükümler mutlak emredici hükümler, pay sahiplerinin çıkarlarına yönelik hükümlerse nispî emredici hükümler olarak tanımlanmaktadır. Bu yazarlara göre, nisbî emredici hükümlere aykırılık iptal sebebi oluşturacaktır. Ancak emredici hükümlerin bu şekilde bir mutlak- nispî ayrımına tâbi tutulması çok isabetli değildir.

    Kanunun bu düzenlemesini irdelerken yukarıda mutlak butlan ve yokluk hakkında yaptığımız açıklamalar esas alınmalıdır. Bu kapsamda hukuken yok hükmünde olmayan ve batıl sayılmayan, ancak kanunun bazı hükümlerine aykırı olan genel kurul kararlarını iptal edilebilirlik yaptırımına bağlamak gerekecektir[66]. Buna yukarıda da açıkladığımız bir örneği verebiliriz: Genel Kurul toplantı çağrısının nama yazılı pay sahipleri ile bir pay senedini şirkete tevdi ederek adresini bildiren hamile yazılı pay sahiplerine iadeli taahhütlü mektupla yapılması kanun koyucu tarafından düzenlenmişken, bu çağrının adi mektupla yapılması halinde, bu şekilde yapılacak genel kurulda alınacak kararların yaptırımının iptal edilebilirlik olduğu doktrinde kabul edilmektedir. Sonuç itibariyle, kanun koyucu tarafından yapılan düzenleme tartışmalara son derece açık olup içtihatlarla şekillenmektedir. 

2. Genel Kurul Kararının Esas Sözleşmeye Aykırı Olması

    Esas sözleşmedeki düzenlemelere aykırı olarak alınan bir genel kurul kararı iptal edilebilir niteliktedir. Örneğin esas sözleşmede yönetim kurulunun üç üyeden oluşacağı ve tüm üyelerin üniversite mezunları arasından seçileceği yönünde bir hüküm olmasına rağmen, ilkokul mezunu bir kişinin yönetim kurulu üyesi seçilmesi halinde esas sözleşme hükmüne açıkça aykırılık vardır ve kararın iptali hakkında dava açılabilir.

   Bir emredici kanun hükmünün esas sözleşmeye alınmış olması, buna aykırılığın esas sözleşmeye aykırılık oluşturması sonucunu doğurmaz. Şöyle ki; emredici bir hükmün esas sözleşmeye yazılması o hükmü, bir sözleşme hükmü haline getirmeyeceği gibi; aykırılık halinde esas sözleşme hükmüne değil, kanunun emredici hükmüne aykırılık oluşacaktır[67].

3. Genel Kurul Kararının Dürüstlük Kuralına Aykırı Olması

    Dürüstlük kurallarına aykırı genel kurul kararlarının iptali konusunda iptal davası açılabilir. Kanun koyucunun bu düzenlemedeki amacı, görünüş itibariyle kanuna ve esas sözleşmeye uygun görünen; ancak içerik itibariyle bireysel pay sahiplerinin ya da azınlık pay sahiplerinin haklarını ihlal eden kararların önüne geçmektir[68]. Buna örnek olarak, şirketin sermaye yapısı gerektirmediği halde yeterli ekonomik gücü bulunmayan pay sahiplerinin şirketteki pay oranlarını düşürmek amacıyla alınan sermaye artırımı kararı verilebilir[69].

    Genel kurul kararının iptali için kararın dürüstlük kuralına aykırı olması yeterli olmayıp, bunun sırf azınlık pay sahiplerini ızrar kasdı güttüğünün kanıtlanması gerekir. Bunun için karar alan çoğunluğun yetkilerini aşikâr bir şekilde azınlığı ızrar edecek tarzda kullanılması şarttır[70].

    Burada göz önünde tutulması gereken bir ilke, “hakların başkalarına zarar vermeden ya da en az zararı vererek kullanılması ilkesi”dir. Bu ilkeye göre, eğer hakların elde edilmesini sağlayabilecek birden fazla alternatif varsa, bunlar arasından başkalarına zarar vermeyen ya da en az zarar veren seçilmelidir. Aksi halde alınan genel kurul kararı, dürüstlük kuralına aykırılık nedeniyle iptal edilebilir bir karar olacaktır[71].

 C.  İPTAL DAVASI AÇABİLECEK KİŞİLER

    TTK m. 381 ve Yeni TTK m. 446, iptal davası açabilecek kişileri belirlemiştir. Buna göre; pay sahipleri, yönetim kurulu ve genel kurul kararının uygulanmasının kişisel sorumluluğunu gerektirecek olan yönetim kurulu üyelerinden her biri genel kurul kararlarına karşı iptal davası açabilir.

    Bu çalışmamızın konusu pay sahiplerinin genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkı olduğu için çalışmamızda sadece, pay sahiplerinin hangi durumlarda iptal davası açabileceği incelenecektir.

    Pay sahipleri tarafından açılan iptal davasında davacı pay sahibinin dava sonuna kadar pay sahipliği sıfatını taşıması gerekir[72]. Eğer dava açıldıktan sonra herhangi bir sebeple pay sahipliği sıfatı sona ermişse taraf sıfatı ortadan kalkacağından dava reddedilecektir[73]. Yargıtay’ın içtihatlarında da pay sahibinin pay sahipliği sıfatının karar kesinleşene kadar devam etmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ancak pay sahipliği sıfatı, ölüm, şirket birleşmesi gibi küllî halefiyet halleriyle üçüncü bir kişiye intikal ettiyse, davacılık sıfatı da küllî halefe geçecektir[74]. İptal davası açan pay sahibi hakkında önceden başlatılmış ve devam eden bir ıskat prosedürü varsa bunun bekletici mesele yapılması doktrinde savunulan bir görüştür[75].

   Pay sahibinin pay senedi üzerinde bir üçüncü kişiye intifa hakkı tesis etmesi halinde iptal davası açma hakkının kime ait olacağı konusunda doktrinde üç farklı görüş vardır. Birinci görüşe göre[76], iptal davası açma hakkı kuru mülkiyet sahibi olan pay sahibine aittir. İkinci görüşe göre[77]; haklı bir menfaatin korunması ilkesi gereğince, iptal davası açma hakkının somut olaydaki duruma göre menfaati ağır basan tarafa; yani bazen kuru mülkiyet sahibine bazense intifa hakkı sahibine tanınması gerekir. Ancak kuru mülkiyet sahibine iptal davası açma hakkı tanındığında, pay sahibi genel kurul toplantısına katılmamış olduğundan muhalefet şerhi koşulundan muaf tutulması gerekir. Üçüncü görüş ise[78] iptal davası açma hakkının intifa hakkı sahibine tanınması gerektiği yönündedir. Aksi halde iptal davası açma hakkından ayrı olarak intifa hakkı sahibine verilen oy hakkının içeriği ve etkisi zayıflamış olacaktır. Ancak intifa hakkı sahibi bu hakkını kullanırken pay sahibinin de menfaatlerini gözetmek zorundadır. Tarafımızca ikinci görüş desteklenmekte olup, kural olarak iptal davası açma hakkı intifa hakkı sahibine ait olmakla birlikte, genel kurul kararlarının pay sahibinin menfaatlerini etkiliyor olması halinde pay sahibinin de iptal davası açmakta menfaati olduğunu kabul etmek gerekecektir. Aynı durum payın bir kısmı üzerinde intifa hakkı bulunması halinde de geçerlidir.

  Üzerinde hapis hakkı bulunan paylarda ise genel kurula katılma ve oy hakkı pay sahibine ait olduğundan genel kurul kararına karşı iptal davası açma hakkı da pay sahibine ait olacaktır[79].

1. Genel Kurul Toplantısına Katılan Pay Sahiplerine Özgü Koşullar

    Genel kurul toplantına katılan pay sahiplerinin genel kurul kararına karşı iptal davası açma hakkına sahip olacağı durumlardan ilki, Yeni TTK m. 446/I-a (TTK m. 381/I-1) hükmüne göre, toplantıya katılan pay sahibinin karara olumsuz oy vermiş olması ve muhalefetini tutanağa geçirtmiş olması halidir. Bu hükme göre, genel kurul toplantısına katılan pay sahibinin, genel kurul kararına karşı iptal davası açabilmesi için sadece olumsuz oy kullanmış olması yetmez, ayrıca muhalefetini açıkça tutanağa geçirtmiş olması gerekir. Muhalefetini tutanağa geçirtmeksizin sadece olumsuz oy verdiğini ileri sürerek iptal davası açması mümkün değildir. Buna karşılık, muhalefetin tutanağa geçirilmesi çok dar yorumlanmamalıdır. Önemli olan, pay sahibinin olumsuz oy vermiş ve olumsuz oy verdiğinin toplantı tutanağından açıkça anlaşılabiliyor olmasıdır[80]. Ancak doktrinde, pay sahibinin olumsuz oy vermiş olmasına ve muhalefet şerhinin tutanağa geçirilmesini istemesine rağmen, muhalefet şerhini tutanağa geçirtemediyse, bunu her türlü delil ile ispat ederek karara karşı iptal davası açabilir[81]. Muhalefet şerhinin tutanaktan başka bir kâğıda yazılarak verilmesi de mümkündür. Tutanağa sadece muhalefetin geçirilmesi yeterlidir; ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek yoktur[82]. Ancak Yargıtay bu konuda farklı kararlar vermiş olup bazı kararlarında gerekçe yazılmasına gerek görmezken bazı kararlarında gerekçe yazılmasını zorunlu kılmıştır. Yargıtay’ın yakın tarihli kararlarına bakıldığında böyle bir koşul aramadığı görülmektedir[83]. Pay sahibi tutanağa muhalefet şerhi ile birlikte gerekçesini de geçirtmiş olsa da burada belirtilen gerekçe ile bağlı olmayacak, iptal davasında farklı gerekçelere dayanabilecektir. Çekimser oy veren pay sahibi iptal davası açamaz[84]. Sonuç itibariyle bu davada dava şartı, genel kurul toplantısına katılıp olumsuz oy vermek ve muhalefet şerhini tutanağa geçirtmektir. Bunlarda bir eksiklik olup olmadığı hâkim tarafından ön inceleme aşamasında incelenmeli, eksiklik bulunması halinde esasa girilmeksizin dava şartı yokluğundan dava reddedilmelidir. Doktrinde, hata, hile, ikrah gibi sebeplerle iradesinin sakatlanması nedeniyle karara karşı olumlu ya da çekimser oy veren pay sahiplerinin genel hükümlere göre oylarının iptali için dava açabileceği ve bu şekilde oylarını iptal ettirdikten sonra da genel kurul kararına karşı iptal davası açabileceği kabul edilmektedir[85].

    Doktrinde bir görüşe göre, oydan yoksun pay sahiplerinin, her ne kadar oy kullanamasalar da muhalefetlerini tutanağa geçirterek genel kurul kararına karşı iptal davası açabileceği[86]; hatta muhalefet şerhini tutanağa geçirilmese dahi yine de dava hakkının bulunduğu kabul edilmektedir[87].

   Genel kurul toplantısına katılan pay sahibinin genel kurul karına karşı iptal davası açabilmesi için bir diğer sebep, pay sahibinin genel kurulda oy kullanmasının haksız olarak engellenmesidir. Pay sahibi toplantıya katılmış; ancak oy kullanması herhangi bir şekilde ve haksız olarak engellenmişse, oy kullanmasına haksız olarak izin verilmemişse bu pay sahibi genel kurul kararına karşı iptal davası açabilecektir. MOROĞLU[88] bu durumda da oy hakkı haksız olarak engellenen pay sahibinin karara muhalif olduğunu tutanağa geçirtmesi gerektiği görüşünde ise de, kanaatimizce pay sahibine oy kullanmasının engellendiğini her türlü delille ispat hakkı tanınması ve muhalefet şerhi şartı aranmaması daha isabetlidir. Şöyle ki; oy kullanmasına dahi engel olunan pay sahibinin, karara muhalif olduğu yönünde bir şerhi tutanağa yazdırabileceğini düşünmek pek isabetli olmayacaktır.

2. Genel Kurul Toplantısına Katılmayan Pay Sahiplerine Özgü Koşullar

    Genel kurul toplantısına katılmayan pay sahiplerine özgü, genel kurul kararına karşı iptal davası açma koşulu bulunup bulunmadığı konusunu TTK m. 381 ve Yeni TTK m. 446/I-b hükmünü karşılaştırarak incelemek daha doğru olacaktır.

    TTK m. 381’de genel kurul toplantısına katılmayan pay sahiplerinden açıkça söz edilmemiştir. Madde metninde sadece, “toplantıya davetin usulü dairesinde yapılmadığını veyahut gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediğini” iddia eden pay sahiplerinden bahsedilmiştir. Doktrinde bu gerekçeye dayalı olarak iptal davası açma hakkını haiz bulunan pay sahiplerinin, toplantı çağrısı veya ilanının gereği gibi yapılmamış olması nedeniyle toplantıdan haberdar olmadığı için genel kurul toplantısına katılamamış olan pay sahipleri olduğu konusunda baskın bir görüş oluşmuştur[89]. Çünkü toplantı çağrısı ve gündemin bildirilmesi, pay sahibinin genel kurula katılıp kendi çıkarlarını koruyabilmesi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Eğer çağrı gereği gibi yapılmaz, gündem tam olarak ilan edilmezse pay sahibi ya toplantıdan haberdar olmadığı için ya da gündemin eksik bildirilmiş olması nedeniyle bildirilen konuların kendi durumunu etkilememesi ve toplantıya katılma gereği duymaması nedeniyle genel kurul toplantısında menfaatlerini savunamayacaktır. Bu durum ayrıca pay sahibinin genel kurul toplantılarına katılma ve oy verme hakkının kötüniyetli olarak engellenmesi anlamına da gelir. Bu nedenle, eğer toplantıya katılsaydı alınan karara karşı olumsuz oy verip muhalefet şerhini tutanağa geçirterek iptal davası açabilecek olan pay sahibinin, çağrının gereği gibi yapılmaması ya da gündemin gereği gibi ilan edilmemesi nedeniyle toplantıya katılamaması halinde bu hakkını elinden almamak gerekir. Zira burada pay sahibinin toplantıya katılmaması bir keyfilikten kaynaklanmamakta, kusurlu bir durum oluşturmamaktadır.

    Yeni TTK m. 446/1-b hükmünde cümlenin başına “Toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın” ibaresi konmuş ve daha sonra çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilân edilmediğini ve aşağıda inceleyeceğimiz diğer sebepleri ileri süren pay sahiplerinin genel kurul kararının iptali davası açabilecekleri düzenlenmiştir. Kanun koyucunun bu şekilde bir düzenleme yapmış olması birtakım tereddütleri beraberinde getirmektedir. Şöyle ki; hükmün lafzından çıkan sonuç, toplantıya katılsa ve hatta olumlu oy kullanmış veya çekimser kalmış bile olsa bir pay sahibinin sadece genel kurul çağrısının usulüne uygun yapılmamış olması veya gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması gerekçeleriyle genel kurul kararına karşı iptal davası açabileceğidir. Ancak böyle bir sonuca varmak hem adalet duygusuyla bağdaşmayacak hem de hakkın kötüye kullanımına göz yummak anlamına gelecektir. Hükmün gerekçesine bakıldığında, maddenin, 6762 sayılı Kanun’un 381’inci maddesinin tekrarı olduğu belirtilmiştir. Bu gerekçeden hareketle kanun koyucunun hükmün temel mantığında ve bugüne kadar yerleşmiş bilimsel ve yargısal içtihatlarda bir değişiklik yaratma niyetiyle hareket etmediği, sadece hükmün kaleme alınış şeklinin kötü ve yanlış yorumlanmaya müsait olduğu, bugüne kadar konuya ilişkin olarak yerleşmiş bilimsel ve yargısal içtihatların aynen geçerliliğini koruduğu sonucuna varılması isabetli olacaktır.

    Bu davada dava şartı, çağrının gereği gibi yapılmamış olması ya da gündemin gereği gibi ilan edilmemiş olması ile davacı pay sahibinin genel kurul toplantısına katılmamış olmasıdır. Ancak toplantı çağrısındaki usulsüzlüğün yokluk ya da butlan halini gerektirecek ağırlıkta olmaması gerekir[90]. Aksi halde iptal davası değil, tespit davası söz konusu olacaktır. Davalı şirket bu hususların kanunda öngörülen şekilde yerine getirdiğini, yaptırdığı ilan, gönderdiği iadeli taahhütlü mektuba ilişkin gönderi kartıyla; ayrıca eksiklik varsa dahi pay sahibinin toplantıya katılması halinde hazirun cetveliyle dava şartının oluşmadığını ispat edebilir. Bu halde dava, esasa girilmeksizin ön inceleme aşamasında dava şartı yokluğundan reddedilir. Ancak pay sahibi toplantıya katılmadığını, hazirun cetvelindeki imzanın kendisine ait olmadığını iddia ediyorsa mutlaka imza incelemesi yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

    Toplantıya katılmayan pay sahiplerinin genel kurul kararına karşı iptal davası açabileceği bir diğer durum, pay sahibinin genel kurul toplantısına girmesinin engellenmesidir[91]. Eğer bir pay sahibinin genel kurul toplantısına katılması herhangi bir şekilde engellenmişse pay sahibinin bu durumu ispat etmesi halinde katılamadığı genel kurul toplantısında alınan kararların iptalini talep edebilir. Yargıtay tarafından bu görüş benimsenmiş; bir pay sahibinin genel kurula katılmasının haksız olarak engellenmiş olması halinde bunun tek başına kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu 1984 tarihli bir kararında belirtilmiştir[92].

3.  Tüm Pay Sahipleri İçin Ortak Koşullar

    Toplantıya katılmış olsun olmasın tüm pay sahipleri için ortak bir iptal davası sebebi bulunmaktadır ki bu, genel kurul toplantısında yetkili olmayan kişilerin kararın oluşmasına katılmış olmasıdır. Konu TTK m. 381/I-1 ve m. 361 ile Yeni TTK m. 446/1-b ve m. 433’de düzenlenmiştir.

    TTK m. 381’de genel kurul toplantısına katılmaya yetkili olmayan kimselerin kararın alınmasında oy kullandıklarını iddia eden pay sahiplerinin bu karara karşı iptal davası açabileceği düzenlenmiştir. m. 361 ‘de ise, pay sahiplerinden her birinin, hakkı olmayan kimselerin genel kurul toplantısına katılmalarına karşı yönetim kuruluna itiraz edebileceği, itirazını genel kurul tutanağına yazdırabileceği, bu kimselerin genel kurul kararına katılması halinde ise pay sahiplerinden herhangi birinin daha önce itiraz etmemiş olsa da bu kararın iptalini mahkemeden isteyebileceği düzenlenmiştir. Ayrıca hükmün son cümlesinde, davalı şirket eğer yetkisiz kişinin kullandığı oyun, kararın alınmasında etkili olmadığını ispat ederse davanın reddedileceği hükme bağlanmıştır.

    Doktrinde bu iki hükmün birbiriyle çelişki içinde bulunduğu, m. 381’e göre davanın üç aylık hak düşürücü süreye bağlı olmasına karşılık, m.361’de böyle bir süre öngörülmemiş olduğu, m. 361’de kararın alınmasında etkili bulunma hususunun önem taşıdığı; ancak m. 381’e göre kararın kanuna, esas sözleşmeye veya dürüstlük kurallarına aykırı olmasının yeterli olduğu gerekçeleriyle birçok eleştiride bulunulmuştur[93]. Sonuç itibariyle bu iki hükmün birlikte değerlendirilmesi gerektiği hem bilimsel hem yargısal içtihatlarla desteklenerek şu sonuca varılmıştır: Yetkisiz bir kişi genel kurul kararına katılmış ve alınan kararda oy kullanmışsa, toplantıya katılmış olsun ya da olmasın tüm pay sahipleri bu genel kurul kararına karşı, kararın alındığı tarihten itibaren üç aylık hak düşürücü süre içinde iptal davası açabilir[94]. Hatta toplantıya katılıp karar yönünde oy kullanmış olan pay sahibi dahi iptal davası açabilecektir[95]. Ancak bu iptal davasında öncelikle bakılması gereken husus, yetkisiz olarak toplantıya katılıp oy kullandığı iddia edilen kişi veya kişilerin oylarının, kararın alınmasında etkili olup olmadığıdır. Başka bir deyişle, eğer bu kişi ya da kişiler genel kurul toplantısında kararın oluşması yönünde oy vermemiş olsalardı bile yetkili kişilerin verdiği oylarla bu karar zaten alınabilecekti ise[96] dava reddedilecektir[97]. Bu husus bu davada dava şartıdır. Konu, toplantı tutanağı üzerinden incelenip anlaşılabilecek basitliktedir. Bu nedenle hâkim tarafından öncelikle re’sen bu husus incelenecek, eğer yetkisiz olduğu iddia edilen kişilerin oylarının kararda bir etkisi olmadığı anlaşılıyorsa davanın dava şartı yokluğundan ön inceleme aşamasında reddi gerekecektir. Yeni TTK 433’de iptal davası konusuna değinilmeyip sadece toplantıdan önce yönetim kuruluna, toplantı sırasında toplantı başkanına itiraz edilebileceği düzenlenerek, iptal davası konusu m. 446’ya bırakılmıştır. “Genel kurul kararının alınmasında etkili olma” koşulu da m. 446’da düzenlenmiştir.  Böylece doktrinde tartışma yaratan konuya son verilmiştir.

    Doktrinde bazı yazarlar[98], yetkisiz kişilerin oylarının alınan kararda etkili olması yanında, ayrıca alınan genel kurul kararının kanuna, esas sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırı olduğunun da ispatlanması gerektiğini belirtmektedir. Ancak yetkisiz kişilerin genel kurulda oy kullanması tek başına bir kanuna aykırılıktır[99]. Bu nedenle kararın alınmasında etkili olduğu görülen oyları kullanan kişilerin gerçekten yetkisiz olup olmadığı konusu davada incelenecek olan husustur. Eğer bu kişilerin iddia edildiği gibi yetkisiz olduğu sonucuna varılırsa bu husus kanuna aykırılık oluşturduğundan ayrıca genel kurul kararının içeriğinin kanuna, esas sözleşmeye ya da dürüstlük kuralına aykırı olması şartı aranmaksızın kararın iptaline karar verilecektir.

     Doktrinde       İMREGÜN[100] yetkisiz kişilerin toplantıya katılıp kararın alınmasında etkili olması halinin sadece bu kişilerin oy kullanması ile sınırlı olmadığı ve geniş yorumlanması gerektiği kabul edilmektedir. Bu görüşe göre, yetkisiz kişilerin genel kurulda söz alarak genel kurulun iradesini etkilemeye çalışması durumunda da bu hüküm uygulanabilmelidir. Meğer ki, söz alıp açıklama yapan kişi, teknik bir konuda bilgi vermesi için başkanlığın çağrısı ya da izni ile bu konuşmayı yapmış olsun. Buna karşılık İMREGÜN’e göre, kanun koyucu sadece “toplantıya katılma yetkisi bulunmayan” kişilerden söz ettiğine göre, toplantıya katılma yetkisi bulunan ancak oy kullanma yetkisi bulunmayan kişilerin, başka bir deyişle oy hakkında yoksun pay sahiplerinin kararın alınmasında oy kullanmış olmasının bu madde kapsamına girmeyeceği, bu kararlara karşı iptal davası açılabilmesi için toplantıya katılanların karara muhalif kalıp muhalefet şerhini tutanağa geçirtmiş olması, toplantıya katılmayanların ise çağrının usulüne göre yapılmadığını ispat etmesi gerektiği savunulmaktadır[101]. Kanun hükmünün bu kadar katı bir şekilde lafzî olarak yorumlanması, iptal davası açma hakkının kısıtlanması anlamına gelecektir. Öncelikle kanun koyucu her ne kadar “toplantıya katılma yetkisi”nden söz etmiş ise de burada önemli olan “yetkisi bulunmamasına rağmen kararın oluşmasında etkili olma” hususudur[102]. Bu nedenle, toplantıya katılma yetkisi olup olmadığına bakılmaksızın oy kullanma yetkisi üzerinden hareket edilerek yetkisiz bir oy kullanma sonucu kararın oluşmasında etki edilip edilmediğinin incelenmesi daha isabetli olacaktır. Aksi halde; toplantıya katılma yetkisi bulunmasına rağmen oy hakkı bulunmayan oydan yoksun pay sahiplerinin oy kullanıp kararın alınmasına etki etmesi halinde iptal davası yoluna gidilmeyecekse hangi yol tercih edilecektir? Bu kararların akıbeti ne olacaktır? İMREGÜN tarafından bu sorulara bir yanıt verilmemiştir. İkinci olarak, İMREGÜN’ün görüşünün aksine, pay sahiplerinin bu davayı açabilmesi için, toplantıya katılmışsa muhalefet şerhini zapta geçirtmiş olması, toplantıya katılmamışsa çağrının usulüne uygun yapılmamış olduğunu ispat koşulları aranmayacaktır.

    Yetkisiz kişilerin toplantıya katılımı ile toplantı yeter sayısı sağlanmış olabilir. Bu durumda toplantı yeter sayısı sağlanamadan bir genel kurulun oluştuğu kabul edilemeyeceğinden bu toplantıda alınan kararların iptal edilebilirliği değil, yokluğu söz konusu olacaktır[103]. Konu yukarıda açıklandığından burada daha fazla üzerinde durulmayacaktır.

D.  İPTAL DAVASINDA SÜRE

   Genel kurul kararlarına karşı açılacak iptal davalarında üç aylık süre öngörülmüştür. Bu süre nitelik itibariyle hak düşürücü süredir.

  Üç aylık hak düşücü sürenin başlangıcı, genel kurul kararının alındığı tarihtir. Ancak bu husus doktrinde[104], özellikle çağrının gereği gibi yapılmaması nedeniyle toplantıya katılamayan pay sahiplerinin iptal davası açma hakkı yönünden haklı olarak eleştirilmektedir. Şöyle ki, pay sahibi toplantı çağrısı gereği gibi yapılmadığı için toplantıdan haberdar olamamış ve bu nedenle toplantıya katılmamışken, bu pay sahibinin genel kurul kararlarına karşı dava açabilmesi iççin işleyecek hak düşürücü sürenin kararın alındığı tarihte işlemeye başlaması adil değildir. Bunun yerine sürenin, kararın ilan tarihinden itibaren başlaması hakkaniyete daha uygundur. Ancak maalesef bu konuda Yeni TTK’da da bir değişiklik yapılmamıştır. Yeni TTK, ticaret sicil gazetesi ve esas sözleşmede belirtilen ilan şekli yanında ayrıca şirketin internet sitesinde ilanı zorunlu kılmıştır. En azından ilk yapılan ilanın tarihi süre başlanıcı için esas alınması bile, hâlihazırdaki durumda daha adil bir sonuca varılması mümkün olabilirdi. Doktrinde bir görüş, sürenin başlangıcı olarak toplantı tutanağın sicile tevdi edildiği tarihin esas alınmasının daha isabetli olacağı yönündedir[105].

    Kanun koyucunun düzenlediği bu süre, nitelik itibariyle hak düşürücü bir süre olduğundan esas sözleşme ile sürenin uzatılması mümkün değildir[106]. Aksi halde bu yöndeki esas sözleşme hükmü bâtıl olacaktır[107]. Ancak Yargıtay 1975 tarihli bir kararında aksi yönde karar vererek, esas sözleşme ile sürenin başlangıcının, kararın pay sahibine tebliğ tarihi olarak düzenlenmiş olmasını geçerli saymıştır.

 E.   İPTAL DAVALARINDA YETKİLİ-GÖREVLİ MAHKEME VE TAHKİM

    Genel kurul kararlarına karşı açılacak iptal davaları, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde açılır.

    Şirket esas sözleşmesine, genel kurul kararlarının iptali taleplerinde tahkime gidileceği yönünde bir hüküm konulması halinde bu şartın geçerli olup olmadığı doktrinde tartışılmıştır. İptal davası açma hakkı pay sahibi için müktesep bir haktır; ancak kanun koyucu bu hakkın mutlaka mahkeme önünde kullanılması gerektiği konusunda bir düzenleme yapmamıştır[108]. Tahkim yoluna gidilebilmesi için bir tahkim sözleşmesinin bulunması gereklidir. Doktrindeki bir görüşe göre[109], şirket esas sözleşmesine konan tahkim şartının tüm pay sahipleri tarafından kabul edildiği söylenebilecektir. Ayrıca esas sözleşmede şart bulunmasa da daha sonra pay sahipleri tarafından oy birliği ile alınacak bir kararla da tahkim yolunun kabulü mümkündür. Buna karşılık bazı yazarlarca isabetli olarak belirtildiği üzere[110], tahkim yoluna gidilerek çözümlenebilecek olan uyuşmazlıklar, tarafların kendi aralarında anlaşma yoluyla çözmesinin mümkün olduğu uyuşmazlıklardır. Genel kurul kararlarının iptali konusunun taraflar arasında sulhen çözümlenmesi mümkün değildir; ayrıca kanunda yetkili ve görevli mahkeme, davaların birleştirilmesi gibi emredici hükümlere yer verilmiş olup bunlara karşılık tahkim yoluna gidilebileceği kabul edilemez.

F. İPTAL DAVALARINDA USUL

    Genel kurul kararlarına karşı açılan bir iptal davasının varlığı halinde, yönetim kurulu davanın açıldığını ve duruşma gününü usulüne uygun olarak ve ayrıca şirketin internet sitesinde ilan etmek zorundadır. Kanun koyucunun “usulüne uygun olarak ilan”dan kastının şirket esas sözleşmesinde belirtilen şekilde ilan olduğu kabul edilmektedir[111]. Bazı yazarlar, bunun yanında ticaret sicil gazetesinde de ilan gerektiğini ifade etmektedir[112]. İlanın yapılmaması halinde yönetim kurulunun sorumluluğu söz konusu olacaktır[113].

    Açılmış bir iptal davası olsa dahi mahkeme, üç aylık hak düşürücü süre dolmadan duruşmaya başlamaz. Bunun sebebi, o genel kurul kararına karşı başkaca davaların da açılma ihtimalinin bulunmasıdır. Açılan tüm iptal davaları birleştirilerek tüm davalar aynı dosya üzerinden görülür. Ancak bunun için açılan tüm iptal davalarının aynı karara ilişkin olması gerekir[114]. Aynı genel kurulda alınan birden fazla karar olması durumunda farklı kararlar hakkında açılmış iptal davalarının birleştirilmesi gerekmez[115]. Ancak kararlar farklı olsa da iptal talebi gerekçesi aynıysa, örneğin yetkisiz kişilerin kararın oluşumuna katılımı gibi, davaların yine birleştirilerek görülmesinde fayda vardır. Davaların birleştirilmesi usulünün kanunda öngörülmesinin amacı, aynı konuda birbiriyle çelişen kararlar çıkmasını önleme[116] ve usul ekonomisi düşüncesidir.

    İptal davası açılması kararın geçerliliği üzerinde bir etki yaratmaz. Genel kurul kararı iptal kararı verilip karar kesinleşene kadar geçerli olarak varlığını sürdürür[117]. Bu nedenle yönetim kurulu bu kararı uygulamak zorundadır; aksi halde sorumluluğu söz konusu olacaktır[118]. Ancak mahkeme tarafından, iptali istenen genel kurul kararının yürütmesinin durdurulmasına karar verilebilir. Yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi halinde karar uygulanamaz. Kanun koyucu yürütmenin durdurulması kararı verilmeden önce yönetim kurulunun görüşünün alınmasından söz etmektedir. Ancak derhal durdurulması gereken, aksi halde önemli zararların ortaya çıkabileceği hallerde mahkemenin, yönetim kurulunun görüşünü almaksızın tedbir kararı vermesi gerekir[119].  POROY’a göre[120], çok acil durumlarda henüz iptal davası açılmadan önce HUMK 104 vd. hükümlerine göre kararın yürütmesinin durdurulması konusunda tedbir istenebilir. Hatta, tedbir, şirket merkezinin bulunduğu yerden başka bir yerdeki asliye ticaret mahkemesinden de istenebilir.  Ancak HMK m. 390 ‘a göre davadan önce dahi olsa sadece görevli ve yetkili mahkemeden tedbir talep edilebilecektir. Verilen tedbir kararından sonra iki hafta içinde asıl davanın açılması zorunludur. PULAŞLI ise isabetli olarak genel kurul kararının iptali davası açılmadan önce tedbir istenmesinin mümkün olmadığını savunmaktadır[121]. Kanun koyucu yürütmenin durdurulması kararının iptal davası açılması halinde verilebileceğini açıkça belirtmiştir.

    Şirket, aleyhine açılan iptal davası nedeniyle oluşabilecek muhtemel zararlarına karşı davacıların teminat göstermesini mahkemeden talep edebilir. Mahkeme takdiren davacıların teminat göstermesine karar verebilir. Teminatın miktarı ve niteliği hâkim tarafından takdir edilecektir. Takdir edilecek olan teminatın, dava hakkını engellemeyecek ölçü ve miktarda olması gerekir[122]. Tedbir kararı verilmiş olması halinde teminat gösterilmesi zorunludur[123]. Doktrinde[124] teminatın sadece pay sahipleri tarafından açılan iptal davalarında söz konusu olması gerektiği kabul edilmektedir. Gerekçe olarak ise, yönetim kurulun organ olarak iptal davası açmasının bir hak olmakla birlikte aynı zamanda bir görev de olduğu, kurul üyelerinin bireysel olarak açtıkları iptal davalarındaki amacın ise kararın uygulanması halinde doğabilecek şahsi sorumluluğu bertaraf etmek olduğuna dayanılmaktadır. Teminata hükmedilmiş olmasına rağmen davacı tarafından teminatın yatırılmaması halinde davacının mahkemede hazır bulunmadığı kabul edilerek, davalı tarafından davaya devam edilmesi halinde davaya davacının yokluğunda devam edileceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.

     Mahkeme tarafından verilen karar temyiz edilebilir[125].

 G.   İPTAL DAVASI SONUCUNDA VERİLECEK HÜKMÜN NİTELİĞİ VE KARAR ÜZERİNDE ETKİSİ

    İptal davası sonucunda mahkeme tarafından genel kurul kararının iptaline karar verilirse bu karar, geçmişe etkili olarak sonuç doğuracak ve genel kurul kararını, alındığı tarihten itibaren ortadan kaldıracaktır. Bu bağlamda, mahkeme tarafından verilen iptal kararı, inşai bir karardır. Ancak genel kurul kararı hakkında iptal kararı verilinceye kadar iyiniyetli üçüncü kişilerle, bu karara dayalı birtakım ilişkiler kurulmuşsa, üçüncü kişilerin iyiniyeti koruncak ve iptal kararından bu kişiler olumsuz şekilde etkilenmeyecektir. 

    Mahkeme tarafından verilmiş ve kesinleşmiş olan iptal kararının yönetim kurulu tarafından derhal ticaret sicile tescil ettirilmesi ve internet sitesinde yayınlanması zorunludur. Ayrıca genel kurul kararı tescil ettirilmişse bu kaydın terkini yaptırılmalı, genel kurul kararı ilan edilmişse iptal kararı da ilan ettirilmelidir[126].

 H.   KÖTÜNİYETLE İPTAL DAVASI AÇANLARIN SORUMLULUĞU

    Kanun koyucu genel kurul kararına karşı kötüniyetle açılan iptal davaları sonucunda şirketin uğradığı zararların dava açanlar tarafından karşılanması gerektiğini düzenlemiştir. Buna göre; iptal davasının davacılarından şirketin uğradığı zararların tazmininin istenebilmesi için öncelikle açılmış olan iptal davasının reddedilmiş ve kararın kesinleşmiş olması gerekir. Ancak bu tek başına yeterli olmayıp ayrıca davacıların bu davayı kötüniyetle açtıklarının ispatı gerekmektedir[127]. Bu şekilde tazminat talebi için şirket tarafından kötüniyetle iptal davası açanlara karşı bir tazminat davası açılması gerekir. Yoksa, tazminat konusu iptal davası içinde incelenip karara bağlanmaz. 

    Doktrinde bazı yazarlar tarafından tazminat konusunun bu şekilde özel bir hükümle düzenlenmiş olması ve tazminata hükmedilmesi için kötüniyetin ispatının zorunlu kılınması eleştirilmektedir[128]. Bu yazarlara göre, borçlar kanunundaki haksız fiil hükümlerine göre sorunun çözülmesi mümkündür ve haksız fiil sorumluluğunda kasda varmayan kusur halinde de tazmin yükümlülüğü ortaya çıkmakta iken TTK’da bunun kötüniyet yani kast ile sınırlandırılması doğru bir yaklaşım değildir. İptal davasının reddi halinde dava açan davacıların her türlü ihmal ya da kusuru halinde tazminat borcu ile karşılaşma ihtimallerinin bulunması halinde, iptal davası açma konusuna çekimser yaklaşacakları ve böylece pay sahipleri yönünden müktesep bir hak olan iptal davası açma hakkına yeterli koruma sağlanamayacağı açıktır. Bu nedenle tazminatın kötüniyet koşuluna bağlanmış olması isabetlidir.

 IV.  SONUÇ

    Anonim şirket genel kurullarında alınan sakatlıklar; yokluk, mutlak butlan ve iptal edilebilirlik olarak üç ana gruba ayrılmaktadır. Bu sakatlık halleri arasında ayrım yapılmasına ilişkin çok net ölçütler bulunmamakla birlikte, konu, doktrinde ve yargı kararlarında tartışmalara neden olmaktadır.

    Kurucu- şeklî şartların bulunmaması halinde genel kurul kararlarının yok hükmünde, BK m. 19-20 (TBK m. 25-26) hükümlerine aykırılık halinde mutlak butlanla malul, bunların dışında kalan kanuna aykırılık halleri ile esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılık hallerinde ise iptal edilebilirlik söz konusu olacaktır. İptal davası açma hakkı, genel kurul toplantısından itibaren üç aylık hak düşürücü süreye bağlanmıştır. Pay sahiplerinin iptal davası açma hakkı birtakım özellikler göstermektedir. Eğer pay sahibi genel kurul toplantısına katılmışsa o genel kurulda alınan karara karşı iptal davası açabilmesi için karara olumsuz oy vermiş ve muhalefetini toplantı tutanağına geçirtmiş olması gerekir. Burada önemli olan,  pay sahibinin karara muhalif kalıp olumsuz oy verdiğinin toplantı tutanağından açıkça anlaşılabiliyor olmasıdır. Ayrıca toplantıda oy kullanmasına haksız olarak izin verilmeyen pay sahibinin de iptal davası açma hakkı vardır. Bu husus Yargıtay içtihatları ve doktrindeki görüş birliği ile kabul edilmiş olup 6102 sayılı TTK’da açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda kanaatimizce muhalefet şerhi koşulu aranmamalı ve oy hakkının haksız olarak engellendiği her türlü delille ispat edilebilmelidir.  

    Genel kurul toplantısına katılmayan pay sahibinin genel kurul kararına karşı iptal davası açabilmesi için, genel kurul çağrısının usulüne uygun olarak yapılmadığını ve bu nedenle kendisinin toplantıya katılamadığını ispat etmesi gerekir. Çağrının usulüne uygun yapılmamış olmasına rağmen pay sahibi bir şekilde toplantıdan haberdar olmuş ve toplantıya katılmışsa artık bu gerekçeyle iptal davası açamayacaktır. Ayrıca bir pay sahibinin toplantıya katılmasının haksız olarak engellenmesi halinde de bu pay sahibinin o genel kurulda alınan kararlara karşı iptal davası açma hakkı vardır.

   Pay sahiplerine iptal davası hakkı veren üçüncü durum, toplantıya yetkisiz kişilerin katılıp kararın alınmasında etkili olmuş olmalarıdır. Bu durumda toplantıya katılsın, katılmasın, karara olumlu oy versin ya da vermesin tüm pay sahipleri, bu genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakkını haizdir. Yetkisiz kişilerin katılımı eğer toplantı nisabının oluşmasını sağlamışsa; başka bir deyişle yetkisiz kişiler katılmasaydı toplantı nisabı oluşmayacak idiyse bu hâlde iptal edilebilirlik değil, yokluk gündeme gelecektir. Zira genel kurul olmayan yerde bir genel kurul kararının varlığından söz edilmesi de mümkün değildir.

 

    KAYNAKÇA

 

  ANSAY, Tuğrul: Anonim Şirketler Hukuku, 6. Bası, Ank. 1982.

  ARSLANLI, Halil: Anonim Şirketler II-III, Anonim Şirketin Organizasyonu ve Tahviller, İst. 1960.

 AYOĞLU, Tolga: “Oydan Yoksun Pay Sahiplerinin Katılımı İle Alınan Genel Kurul Kararlarının Akıbeti (TTK md. 361/3’ün Uygulama Alanı)”, Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, GÜHFD, Ocak-2002, Y. 1, S. 1, s. 734- 746.

  ÇEVİK, Osman Nuri: Anonim Şirketler, 2. Bası, Ank. 1979 (Anılış: Anonim).

  ÇEVİK, Osman Nuri: Uygulamada Şirketler Hukuku, 2. Bası, Ank. 1994 (Anılış: Şirketler).

  DOĞANAY, İsmail: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 60-66.

  DOMANİÇ, Hayri: Anonim Şirketler, İst. 1978.

  ERİŞ, Gönen: Ticari İşletme ve Şirketler 2, 3. Bası (Anılış: Şirketler).

  ERİŞ, Gönen: Açıklamalı- İçtihatlı Uygulamalı Anonim Şirketler Hukuku, Ank. 1995 (Anılış: Anonim Şirketler).

  HİRŞ, Ernest: Ticaret Hukuku Dersleri, 3. Bası, İst. 1948.

  İMREGÜN, Oğuz: Anonim Ortaklıklar, 4. Bası, İst. 1989 (Anılış: Anonim).

  İMREGÜN, Oğuz: Kara Ticareti Hukuku Dersleri, 12. Bası, İst. 2001 (Anılış: Kara Ticareti).

  İMREGÜN, Oğuz: “Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararlarına Karşı Kanun Yolları”, Prof. Dr. Fehiman Tekil’in Anısına Armağan, İst. 2003, s. 145-154  (Anılış: Kanun Yolları).

   KARAYALÇIN, Yaşar: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 71-73.

  KENDİGELEN, Abuzer: “İptal Davası Açma Hakkı ve Pay Sahipliği Sıfatının Cüz’î Halefiyet (Payların Devri) Sonucu Değişmesi”, Prof. Dr. Hayri Domaniç’e 80. Yaş Günü Armağanı, I. Cilt, s. 307-331.

  KENDİGELEN, Abuzer: Anonim Ortaklık Payı Üzerinde İntifa Hakkı, İst. 1994 (Anılış: İntifa Hakkı).

  MOROĞLU, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 5. Bası, İst. 2009 (Anılış: Hükümsüzlük).

  MOROĞLU, Erdoğan: “Anonim Ortaklıkta Genel Kurulun Toplantıya Daveti Merasimine Aykırılığın Genel Kurul Kararlarına Etkisi ve Yargıtay Kararları”, Makaleler I, İst. 1999, s. 161-180 (Anılış: Toplantıya Davet).

  MOROĞLU, Erdoğan: “Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü”, Makaleler I, İst. 1999, s. 303-309 (Anılış: Hükümsüzlük-2).

  ODMAN BOZTOSUN, Ayşe: 1Anonim Şirkette Genel Kurulun Çağrı Şekline Uyulmamasının Sonuçları”, Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’e Armağan, C. I, İst. 2007, s. 367-408.

  OKUR, Yiğit: “İptali Sonuç Doğurmayan Genel Kurul Kararları”, Erdoğan Teziç’e Armağan, GÜ Yayınları Armağan Serisi No: 5, s. 963-966.

  POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal /ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 11. Bası, İst. 2009.

  PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku, 4. Bası, Adana, 2003.

  TEKİL, Fehiman: Şirketler Hukuku, C. II, 2. Bası, İst. 1978 (Anılış: Şirketler).

  TEKİL, Fehiman: “Hükümsüzlük ve İptal Edilebilirlik Ayrımı Hakkındaki Bir Yargıtay Kararı Üzerine Düşünceler”, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı, İst. 2001, s 593-600.

  TEOMAN, Ömer: “Genel Kurul Kararlarının İptali”, Yaşayan Ticaret Hukuku, C. I, Hukukî Mütalâalar, Kitap 5: 1992-1993, Ank, s. 94-99.

  TEOMAN, Ömer: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 59-60.

  ULAŞ, Işıl: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 75-77

    

[1]ARSLANLI, Halil: Anonim Şirketler II-III, Anonim Şirketin Organizasyonu ve Tahviller, İst. 1960, s. 81; POROY, Reha/TEKİNALP, Ünal /ÇAMOĞLU, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 11. Bası, İst. 2009, s. 432; İMREGÜN, Oğuz: Anonim Ortaklıklar, 4. Bası, İst. 1989, s. 152 (Anılış: Anonim); İMREGÜN, Oğuz: Kara Ticareti Hukuku Dersleri, 12. Bası, İst. 2001, s. 310 (Anılış: Kara Ticareti); ERİŞ, Gönen: Ticari İşletme ve Şirketler 2, 3. Bası, s. 2193(Anılış: Şirketler); ERİŞ, Gönen: Açıklamalı- İçtihatlı Uygulamalı Anonim Şirketler Hukuku, Ank. 1995, s. 449 (Anılış: Anonim Şirketler); AYOĞLU, Tolga: “Oydan Yoksun Pay Sahiplerinin Katılımı İle Alınan Genel Kurul Kararlarının Akıbeti (TTK md. 361/3’ün Uygulama Alanı)”, Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, GÜHFD, Ocak-2002, Y. 1, S. 1, s. 741.

[2] MOROĞLU, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, 5. Bası, İst. 2009, s. 25 (Anılış: Hükümsüzlük). Federal Mahkeme tarafından da aynı husus üzerinde durulmuştur (TEKİL, Fehiman: Şirketler Hukuku, C. II, 2. Bası, İst. 1978,  s. 362-Anılış: Şirketler).

[3] PULAŞLI, Hasan: Şirketler Hukuku, 4. Bası, Adana, 2003, s. 350; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 124.

[4] PULAŞLI, s. 350; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 124.

[5] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 432; PULAŞLI, s. 350.

[6] PULAŞLI, s. 350.

[7]PULAŞLI, s. 350; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 66.

[8] DOMANİÇ, Hayri: Anonim Şirketler, İst. 1978, s. 643; PULAŞLI, s. 350; İMREGÜN, Anonim, s. 149; ODMAN BOZTOSUN, Ayşe: 1Anonim Şirkette Genel Kurulun Çağrı Şekline Uyulmamasının Sonuçları”, Prof. Dr. Hüseyin Ülgen’e Armağan, C. I, İst. 2007, s. 374; OKUR, Yiğit: “İptali Sonuç Doğurmayan Genel Kurul Kararları”, Erdoğan Teziç’e Armağan, GÜ Yayınları Armağan Serisi No: 5, s. 964. Toplantı ve karar nisabı oluşmaksızın alınan kararların butlanla malûl olduğu yönündeki görüş için bkz. ARSLANLI, s. 68; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 434. Toplantı ve karar nisabı oluşmadan alınan kararların iptal edilebilir kararlar olduğu yönündeki görüş için bkz. ÇEVİK, Osman Nuri: Anonim Şirketler, 2. Bası, Ank. 1979, s. 861 (Anılış: Anonim); AYOĞLU, s. 736.

[9] Y. 11. HD., 17.03.2006 T., 2005/9997 E., 2006/2773 K; Y. 11. HD., 01.12.2003 T., 2003/4527 E., 2003/11283 K. (Tüm Yargıtay kararları Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[10] DOMANİÇ, s. 643; PULAŞLI, s. 350; ODMAN BOZTOSUN, s. 373; AYOĞLU, s. 736; OKUR, s. 964.

[11] İMREGÜN, Anonim, s. 131, 152; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 311.

[12] MOROĞLU, Hükümsüzlük , s. 106 vd.; ÇEVİK, Anonim, s. 861. MOROĞLU ayrıca karar yeter sayısının bir genel kurul kararının oluşması için zorunlu olmadığını ifade ederek buna örnek olarak azınlığın ibraya muhalif kalması halinde yönetim kurulu hakkında ibra kararı verilemeyeceğini göstermektedir. Bunun sonucu olarak da karar yetersayının oluşmaması halinde genel kurul kararının yok olduğunun kabul edilemeyeceğini savunmaktadır (MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 113 vd.). Ancak yazarın bu görüşüne katılma olanağı yoktur. Azınlığın haklarından birinin kullanılması ile bir genel kurul kararının oluşması farklı şeyler olup azınlık tarafından muhalif kalınması halinde bir genel kurul kararının alınması engellenmektedir. Karar yeter sayının oluşmadığı bir toplantıda bir kararın oluştuğundan ve varlığından söz ermek mümkün değildir.

[13] Y. 11.HD., 06.11.2003 T., 2003/8748 E., 2003/10498 K. (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[14] PULAŞLI, s. 357.

[15] İMREGÜN, Anonim, s. 162; İMREGÜN, Oğuz: “Anonim Ortaklıklarda Genel Kurul Kararlarına Karşı Kanun Yolları”, Prof. Dr. Fehiman Tekil’in Anısına Armağan, İst. 2003, s. 152 (Anılış: Kanun Yolları).

[16] PULAŞLI, s. 350; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 73 vd.; MOROĞLU, Erdoğan: “Anonim Ortaklıkta Genel Kurulun Toplantıya Daveti Merasimine Aykırılığın Genel Kurul Kararlarına Etkisi ve Yargıtay Kararları”, Makaleler I, İst. 1999, s. 166 (Anılış: Toplantıya Davet). Yetkisiz organ tarafından yapılan çağrı sonucu toplanan genel kurul tarafından alınan kararların bâtıl olduğu yönündeki görüş için bkz. ARSLANLI, s. 68.

[17] Y. 11. HD., 10.04.2007 T., 2005/14116 E., 2007/5618 K; Y. 11. HD., 29.05.2003 T., 2003/242 E., 2003/5649 K. (Tüm Yargıtay kararları Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[18] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 324 vd.

[19] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 75.

[20] ARSLANLI, s. 69; İMREGÜN, Anonim, s. 122 vd.; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 311; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 85; MOROĞLU, Toplantıya Daveti s. 169.

[21] PULAŞLI, s. 353.

[22] Yargıtay konuya ilişkin bir kararında, nama yazılı pay sahibine davet mektubu gönderilmemesi halinde genel kurulda alınan kararların yok hükmünde değil, ancak iptali kabil kararlar olduğunu hükme bağlamıştır (Y. 11. HD., 10.11.1989 T., 1989/6155 E., 1989/6157 K.). (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[23] DOMANİÇ, s. 643.

[24] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 88 vd. Aynı yönde: DOĞANAY, İsmail: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 60 vd.

[25] TEOMAN, Ömer: “Genel Kurul Kararlarının İptali”, Yaşayan Ticaret Hukuku, C. I, Hukukî Mütalâalar, Kitap 5: 1992-1993, Ank., s. 97 vd.; TEOMAN, Ömer: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 59 vd. Aynı yönde: KARAYALÇIN, Yaşar: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 71 vd.; ULAŞ, Işıl: “Tartışmalar”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler- Tartışmalar, s. 76.

[26] ODMAN BOZTOSUN, s. 398 vd.

[27] PULAŞLI, s. 357.

[28] MOROĞLU, Toplantıya Davet, s 167.

[29] İMREGÜN, Anonim, s. 124.

[30] DOMANİÇ, s. 643; PULAŞLI, s. 350; İMREGÜN, Anonim, s. 125, 150; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 311; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 108; ODMAN BOZTOSUN, s. 374. Bu kararların tâbi olduğu yaptırımın butlan olduğu yönündeki görüş için bkz. ARSLANLI, s. 68; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 434 vd.; ÇEVİK, Anonim, s. 860; ANSAY, Tuğrul: Anonim Şirketler Hukuku, 6. Bası, Ank. 1982, s. 196.

[31]DOMANİÇ, s. 643, 666; PULAŞLI, s. 350.

[32] Y. 11. HD., 07.04.2005 T., 2004/2869 E., 2005/3373 K; Y. 11.HD., 30.09.2004 T., 2003/12717 E., 2004/9100 K . (Tüm Yargıtay kararları Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[33] DOMANİÇ, s. 667; ODMAN BOZTOSUN, s. 374.

[34] PULAŞLI, s. 361; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 90;  MOROĞLU, Toplantıya Davet, s. 168;  ÇEVİK, Anonim, s. 861. Federal Mahkeme ‘nin görüşü de aynı yöndedir. Gerekçe olarak, gündeme bağlılık ilkesinin sadece pay sahiplerinin özel çıkarlarını korumayı amaçladığı belirtilmiştir (TEKİL, Şirketler, s. 362).

[35] ANSAY, s. 195.

[36] İMREGÜN, Anonim, s. 124.

[37] Doktrinde HİRŞ tarafından, BK 20’de sayılan hallere aykırı genel kurul kararlarının, hukuk güvenliği nedeniyle iptali kâbil kararlar olarak kabul edilmesi gerektiği savunulmaktadır (HİRŞ, Ernest: Ticaret Hukuku Dersleri, 3. Bası, İst. 1948, s. 298 vd.). Yazara katılmak mümkün değildir. Şöyle ki; kanuna aykırı olan bir kararın sadece üç aylık hak düşürücü süreye bağlı tutulup iptal davasına konu edilebilecek olması kabul edilemez. Böyle bir durumda başlangıçtan itibaren imkânsız olan ya da ahlâka ve adaba aykırı alınan genel kurul kararları aleyhine üç ay içinde iptal davası açılmazsa bu batıl kararlar geçerli bir hal alacaktır. Asıl böyle bir durum hukuk güvenliğini zedeleyecektir.

[38] PULAŞLI, s. 352; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 144; ÇEVİK, Anonim, s. 859, ÇEVİK, Osman Nuri: Uygulamada Şirketler Hukuku, 2. Bası, Ank. 1994, s. 334 (Anılış: Şirketler).

[39] PULAŞLI, s. 352; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 144.

[40] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 144.

[41] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 152 vd.

[42] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 154.

[43] AYOĞLU, s. 737.

[44] PULAŞLI, s. 356.

[45] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 150.

[46] “Bir teklifin reddi şeklinde sonuçlanan GK kararları olumsuzdur.” (POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 429).

[47] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 11, s. 165 vd.; ERİŞ, Şirketler, s. 2193; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 449; OKUR, s. 964.

[48] İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 311.

[49] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 438.

[50] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 438.

[51] OKUR, s. 965.

[52] Y. 11. HD., 12.07.2005 T., 2004/10875 E., 2005/7564 K. (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[53]İMREGÜN, Anonim, s. 153;  İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 311.

[54] İMREGÜN, Anonim, s. 153 vd.

[55] ARSLANLI, s. 81; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 436; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 12, 168 vd.; MOROĞLU, Erdoğan: “Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü”, Makaleler I, İst. 1999, s. 306 (Anılış: Hükümsüzlük-2). 

[56] ARSLANLI, s. 81; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 14, 170; MOROĞLU, Hükümsüzlük-2, s. 306.

[57] Y. 11. HD., 20.12.1974 T., 1974/4882 E., 1974/5087 K. (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[58] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 437; İMREGÜN, Anonim, s. 153;  İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 311.

[59] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 437.

[60] PULAŞLI, s. 356.

[61] İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 319.

[62] DOMANİÇ, s. 641; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 440; PULAŞLI, s. 356; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 181; TEKİL, Şirketler, s. 378;DOĞANAY, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, 4. Bası, İst. 2004, s. 1118.

[63] HİRŞ, s. 298. Aynı yönde: DOĞANAY, s. 1118 vd.

[64] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 433.

[65] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 56 vd.; ANSAY, s. 195; TEKİL, Şirketler, s. 377 vd.; TEKİL, Fehiman: “Hükümsüzlük ve İptal Edilebilirlik Ayrımı Hakkındaki Bir Yargıtay Kararı Üzerine Düşünceler”, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı, İst. 2001, s. 594 vd. Federal Mahkeme kararlarında da aynı görüşün izlendiği görülmektedir (TEKİL, Şirketler, s. 363). ARSLANLI tarafından da emredici hükümler mutlak ve nispî olarak ikiye ayrılmaktadır (ARSLANLI, s. 79).

[66] POROY/TEKİNALP, ÇAMOĞLU, s. 440; PULAŞLI, s. 356.

[67] ARSLANLI, s. 80; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 184; İMREGÜN, Kanun Yolları, s. 152; DOĞANAY, s. 1121.

[68] DOMANİÇ, s. 644; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 441; PULAŞLI, s. 358; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 315; TEKİL, Şirketler, s. 382.

[69] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 190.

[70] İMREGÜN, Anonim, s. 165; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 316; İMREGÜN, Kanun Yolları, s. 154; DOĞANAY, s. 1122. ARSLANLI, bu tür genel kurul kararlarının şirket menfaatlerini ihlâl ederek alınmış olması halinde, bunların ahlâka aykırı olduğu ve bu nedenle bâtıl olduğu; ancak şirket menfaatleri ihlâl edilmemesine rağmen, şirket menfaatleri gerektirmediği halde alınmış olması halindeyse bu kararların kabili iptal olduğu yönünde görüş beyan etmektedir (ARSLANLI, s. 78, 80). Ayrıca İMREGÜN tarafından da genel kurul kararının şirket menfaatlerini ihlâl etmesi halinde bu kararın BK 19 ve 20’ye aykırı olacağı savunulmaktadır (İMREGÜN, Kanun Yolları, s. 154. DOĞANAY ise her iki halde de genel kurul kararının kabili iptal olduğunu savunmaktadır (DOĞANAY, s. 1122).

[71] ANSAY, s. 200; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 192 vd.

[72] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 443; İMREGÜN, Anonim, s. 176 vd.; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 209; KENDİGELEN, Abuzer: “İptal Davası Açma Hakkı ve Pay Sahipliği Sıfatının Cüz’î Halefiyet (Payların Devri) Sonucu Değişmesi”, Prof. Dr. Hayri Domaniç’e 80. Yaş Günü Armağanı, I. Cilt, s. 319; ERİŞ, Şirketler, s. 2194; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 450; ÇEVİK, Anonim, s. 866.

[73] PULAŞLI, s. 382; KENDİGELEN, İptal Davası, s. 319 vd.;  ÇEVİK, Anonim, s. 866. Buna karşılık ERİŞ tarafından savunulan görüşe göre, payın dava açıldıktan sonra davacı pay sahibi tarafından devri halinde payları devralan yeni pay sahibi davaya devam edebilir (ERİŞ, Şirketler, s. 2193; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 450).

[74] PULAŞLI, s. 383; KENDİGELEN, İptal Davası, s. 309.

[75] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 446; PULAŞLI, s .384.

[76] TEKİL, Şirketler, s. 391.

[77] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 446; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 211 vd.; KENDİGELEN, Abuzer: Anonim Ortaklık Payı Üzerinde İntifa Hakkı, İst. 1994, s. 302 vd. (Anılış: İntifa Hakkı).  

[78] DOMANİÇ, s. 651; ARSLANLI, s. 85; PULAŞLI, s. 384 vd.

[79] DOMANİÇ, s. 652; PULAŞLI, s. 386.

[80] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 216 vd.; MOROĞLU, Hükümsüzlük-2, s. 305; DOĞANAY, s. 1132. Aksi yönde: TEKİL, Şirketler, s. 388 vd. ERİŞ, müktesep hakların ihlali ve oy kullanma hakkının engellenmesi hallerinde muhalefet şerhi olmadan da dava açılabileceğini savunmaktadır (ERİŞ, Şirketler, s. 2194; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 450).

[81] HİRŞ, s. 300; DOMANİÇ, s. 645; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 445; ERİŞ, Şirketler, s. 2194; ERİŞ, Anonim Şirketler, S. 450; ÇEVİK, Anonim, s. 864.

[82] ARSLANLI, s. 86; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 4345; PULAŞLI, s. 378; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 317.  Aksi yönde: DOMANİÇ, s. 645 vd.

[83] Y. 11. HD., 16.03.2006 T., 2005/370 E., 2006/2749 K.; Y. 11. HD., 23.01.2006 T., 2005/419 E., 2006/396 K; Y. 11. HD., 16.12.2004 T., 2003/13392 E., 2004/13024 K; Y. 11. HD., 20.11.2001 T., 2001/6860 E., 2001/9182 K.; Y. 11. HD., 01.02.2001 T., 2000/9117 E., 2001/683 K.  (Tüm Yargıtay kararları Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[84] İMREGÜN, Anonim, s. 171; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 317; TEKİL, Şirketler, s. 388; ERİŞ, Şirketler, s. 2194; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 450; DOĞANAY, s. 1136 vd. Aksi yönde: DOMANİÇ, s. 645; ÇEVİK, Anonim, s. 864.

[85] HİRŞ, s. 300; İMREGÜN, Anonim, s. 171; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 317.

[86]ARSLANLI, s. 85; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 445; PULAŞLI, s. 376; İMREGÜN, Anonim, s. 170;  İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 317; KENDİGELEN, İntifa Hakkı, s. 303; TEKİL, Şirketler, s. 389; DOĞANAY, s. 1133 vd.; ÇEVİK, Anonim, s. 865.

[87] İMREGÜN, Anonim, s. 170; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 317.

[88] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 228. Aynı yönde: ÇEVİK, Anonim, s. 866.

[89] ARSLANLI, s. 87; PULAŞLI, s. 379; İMREGÜN, Anonim, s. 172 vd.; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 318;  MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 222 vd. İptal sebebinden toplantıya katılan ve katılmayan tüm pay sahiplerinin yararlanabileceği şeklinde aksi görüş: POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 444; ÇEVİK, Anonim, s. 862. Toplantıya katılan pay sahiplerinin aykırılıkları zapta geçirterek iptal davası açabileceği yönünde: DOMANİÇ, s. 647.

[90] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 223.

[91] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 440; PULAŞLI, s. 361, 380; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 228.

[92] Y. 11. HD., 23.1.1984 T., 1984/4349 E., 1984/4366 K. (Kazancı İçtihat Bilgi Bankası’ndan edinilmiştir).

[93] DOMANİÇ, s. 649 vd.; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 442; PULAŞLI, s. 381; İMREGÜN, Anonim, s. 175; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 319; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 226; MOROĞLU, Hükümsüzlük-2, s. 305 vd.; AYOĞLU, s. 734 vd.

[94] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 442; PULAŞLI, s. 381; AYOĞLU, s. 738 vd.

[95] İMREGÜN, Anonim, s. 174; AYOĞLU, s. 744. Toplantıya katılan pay sahibinin bu gerekçeyle iptal davası açabilmesi için karara muhalif kalıp muhalefetini tutanağa geçirtmek zorunda olduğu yönündeki görüş için bkz. MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 226. Bu hükme dayanarak iptal davası açabilecek olan pay sahiplerinin sadece toplantıya katılmamış olan pay sahipleri olduğunu savunan görüş için bkz. ÇEVİK, Anonim, s. 862; ÇEVİK, Şirketler, s. 335; ÇEVİK, Osman Nuri/AZIK, Kenan: Anonim Şirketler Hukuku ve Uygulaması, Ank. 1971,  s. 163.

[96] AYOĞLU tarafından bu, “iptalden kurtulma def’i” olarak adlandırılmıştır (AYOĞLU, s. 744).

[97] PULAŞLI, s. 381.

[98] İMREGÜN, Anonim, s. 176; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 319.

[99] DOMANİÇ, s. 649.

[100] İMREGÜN, Anonim, s. 129.

[101] İMREGÜN, Anonim, s. 177.

[102] AYOĞLU, TTK M. 361/3 hükmündeki bu ifadenin özensiz olduğunu ve asıl ifade edilmek istenenin pay sahibi sıfatı taşıyan kişinin oy hakkına sahip bulunmamasına karşılık oylamaya iştirak etmesi olduğunu isabetli olarak ifade etmiştir (AYOĞLU, s. 743 vd.).

[103] AYOĞLU, s. 741.

[104] İMREGÜN, Anonim, s. 182; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 321.

[105] İMREGÜN, Anonim, s. 182; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 321.

[106] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 448; İMREGÜN, Anonim, s. 182; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 321.

[107] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 236.

[108] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 439; PULAŞLI, s. 366.

[109] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 439. Aksi yönde: TEKİL, Şirketler, s. 393 vd.

[110] PULAŞLI, s. 367; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 240 vd.; ERİŞ, Şirketler, s. 2197; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 454; DOĞANAY, S. 1142.

[111] İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 323; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 249.

[112] DOMANİÇ, s. 661; DOĞANAY, s. 1142.

[113] DOMANİÇ, s. 661; PULAŞLI, s. 372, 390; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 249; TEKİL, Şirketler, s. 394; ERİŞ, Şirketler, s. 2195.

[114] DOMANİÇ, s. 661; PULAŞLI, s. 371.

[115] DOMANİÇ, s. 662.

[116] İMREGÜN, Anonim, s. 185; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 323; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 247; DOĞANAY, s. 1143.

[117] DOMANİÇ, s. 633; PULAŞLI, s. 367; İMREGÜN, Anonim, s. 181; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 320; ÇEVİK, Anonim, s. 872.

[118] İMREGÜN, Anonim, s. 186; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 323; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 254. Yönetim Kurulu’nun iptal davasının haklı olduğu kanısında olması halinde iptali dava edilen genel kurul kararını uygulamayabileceği yönündeki görüş için bkz. ARSLANLI, s. 90; ÇEVİK, Anonim, s. 872.

[119] PULAŞLI, s. 372.

[120] POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 449.

[121] PULAŞLI, s. 372. Aynı yönde: ERİŞ, Şirketler, s. 2195; ERİŞ, Anonim Şirketler, s. 453.

[122] HİRŞ, s. 301; POROY/TEKİNALP/ÇAMOĞLU, s. 449; PULAŞLI, s. 370; İMREGÜN, Anonim, s.184.

[123] DOMANİÇ, s. 662.

[124] ARSLANLI, s. 84; İMREGÜN, Anonim, s. 183; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 322; MOROĞLU, Hükümsüzlük s. 244.

[125] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 265.

[126] İMREGÜN, Anonim, s. 188; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 324.

[127] İMREGÜN, Anonim, s. 184; İMREGÜN, Kara Ticareti, s. 322; MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 266; TEKİL, Şirketler, s. 396.

[128] MOROĞLU, Hükümsüzlük, s. 266 vd.; MOROĞLU, Hükümsüzlük-2, s. 309.