Türkiye'de Şirketlerin Kurumsallaşamama Sorunu

  

*Av. Çiğdem AKKAN

Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde 400-500 yaşında çok sayıda şirket mevcutken ülkemizdeki şirketlerin genel yapısına baktığımızda genellikle şirketlerin kısa ömürlü olduğunu ve sadece iki ya da üç kuşak devam edebildiğini görüyoruz. Bunun temel sebebi, ülkemizdeki kurumsallaşma eksikliğidir. Bu eksiklik hem uygulamada hem de zihniyette kendini göstermektedir.

Öncelikle Türkiye’deki aile şirketlerinin sayısının çok olması ve şirketin yönetimi ile aile yönetiminin aynı görülmesi şeklinde kendini gösteren gelenekçi tutum, kurumsallaşmanın önündeki en önemli engeldir. Aile şirketlerinde yönetim, ailenin en yaşlı üyelerine bırakılmaktadır. Bu üyelerin bir şirketi idare edecek yetenek, eğitim ve vizyona sahip olup olmadığına bakılmamakta ve en önemlisi profesyonel destek alınmamaktadır. 13 Ocak 2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu, ülkemizdeki şirketlerin kurumsallaşmasının önünü açabilmek için önemli değişikliklere yer vermektedir. Önceki Ticaret Kanunu’na göre anonim şirketlerin yönetim kurulunda görev alacak üyelerin göreve başlamadan önce mutlaka en az bir paya sahip olmaları zorunluluğu yeni düzenleme ile terk edilmiştir. Böylece anonim şirkette pay sahibi olmayan kişilerin yönetim kurulu üyesi olması mümkün hale getirilmiştir. Bu düzenlemedeki amaç, şirketlerin yönetim kurullarında profesyonel kişilere yer verilerek bu kişilerin bilgisinden yararlanılmasının sağlanması ve kurumsallaşma yolunda bir adım atılmasının önünün açılmasıdır. Bu düzenlemeye rağmen, ülkemizde aile şirketlerinde bu tür bir yol izlenerek aile dışından bir kişiye yönetimde söz hakkı tanınması çok tercih edilen bir yol değildir. Yönetim kurulu üyeliği yoluyla profesyonel destek bir yana, birçok şirketin “olmazsa olmaz” nitelikteki ciddi bir mali danışmanının ve hukuk danışmanının dahi bulunmadığı sıkça gözlemlenmektedir. Öyle ki milyonlarca liralık cirosu olan, milyonlarca liralık ihracat ve ithalat yapan şirketlerin dahi birçoğunun düzenli olarak hukuki destek almadıkları görülmektedir. Bunun sebeplerinden biri, mali ve hukuki danışmanlığın sadece maliyeyle ve adliyeyle olan işlerde gerekli olduğu düşüncesidir. Bir diğer sebep ise profesyonel danışmanlık hizmeti almanın maliyetli olacağı düşüncesidir. Ancak bu yaklaşım, şirketler yönünden telafisi olmayan zararlara sebebiyet verebilmektedir. Nasıl ki sağlığımızı korumak, hasta olduktan sonra iyileşmekten çok daha kolaysa; şirketin rutin işleyişinde profesyonel destek almak da hukuki ya da mali sorunlar ortaya çıktıktan sonra bunları düzeltmeye çalışmaktan çok daha kolay ve sağlıklıdır. Avukatlık Kanunu’nda 23.01.2008 tarihinde 5728 sayılı yasa ile yapılan değişiklikle 35. maddeye eklenen 3. fıkra ile anonim şirketler ile üye sayısı en az yüz olan yapı kooperatiflerinde sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. Bu yükümlülüğe aykırılık halinde idari para cezası uygulanmaktadır. Böylece en azından idari para cezasına çarptırılmamak adına avukat bulunduran şirketler, profesyonel hukuki danışmanlık hizmetinden yararlanma alışkanlığını edinme yolunda bir adım atmaktadır.

Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun yasalaşan ilk halinde kurumsallaşma yolunda şirketlerin yapısında çok ciddi değişiklikler bulunmasına rağmen, aniden ortaya çıkan bu sert geçiş iş dünyasında tepkiyle karşılanmıştır. Bu tepkiler neticesinde birçok önemli hüküm değiştirilerek yasa, asıl amaçlanandan uzak olan bugünkü halini almıştır. Özellikle bağımsız denetime ilişkin hükümler amaçlanana son derece uzak olup bu konu bir başka yazıda kaleme alınacaktır. Yasa koyucu tarafından, zaman içinde alışma süreçleri dikkate alınarak aşama aşama bir geçiş sağlanması, bu ilkelerin özümsenerek kurumsal bir zihniyetin oluşmasını uzun vadede sağlayabilir.